içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Benan Bilek; ‘GeceTuşları’ Serüveni Kızımın Ayar vermesiyle Başladı

Yıllardır Kadınlara özel Stand-up gösterileriyle izlediğimiz, mizahi yönü güçlü, çok yönlü, on parmağında on marifet, renkli ve keyifli bir kadın. Ayrıca kasnakları ve elekleriyle yıllardır sosyal sorumluluk projelerindeki hassasiyeti ile tanıyoruz onu. Benan Bilek

Benan Bilek; ‘GeceTuşları’ Serüveni Kızımın Ayar vermesiyle Başladı
Haberi Sesli Dinle

Yıllardır Kadınlara özel  Stand-up gösterileriyle  izlediğimiz, mizahi yönü güçlü, çok yönlü, on parmağında on marifet, renkli ve keyifli bir kadın. Ayrıca kasnakları ve elekleriyle yıllardır sosyal sorumluluk projelerindeki hassasiyeti ile tanıyoruz onu. Benan Bilek, Berna Kaya'ya konuştu. 

-Okurlarımız için sizi biraz yakından tanıyalım. Kimdir Benan Bilek? 

1982 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nde okumak için geldiği İzmir’den hiç vazgeçmeyen bir Beşiktaş kızıyım. Öğrencilik yıllarımdan bu yana iletişim sektörünün farklı dallarında görev yaptım. Karacan Yayınları İzmir ofisinde Kadın, Kapital, Sanat Olayı, Playboy ve Bravo dergileri için röportaj yaparak başladığım iş hayatımda doğrudan satış firması BMS ile tanıştım. Satış motivasyonunu artırmaya yönelik projeler ürettiğim BMS ve Aphrodie Estetique markalarının Halkla İlişkiler Yöneticisi olarak çok uzun yıllar çalıştım. İzmir Halkla İlişkiler Derneği yönetiminde görev aldım. On dokuz yıllık halkla ilişkiler dönemimin sonunda reklam sektörüne geçip ajans koordinatörü oldum. Bir süre sonra kendi ajansımı açtım ve butik hizmet vermeyi hedefleyerek yürüdüm.

Tüm iş hayatım boyunca eş zamanlı olarak farklı reklam ve prodüksiyon firmalarına metin ve tanıtım filmi senaryo yazarı olarak hizmet verdim. Kurumsal şirketlere dergi projeleri ve içerik üretmekten keyif aldım.

18 yıl önce un elekleri üzerine ipliklerle resim yapmaya başladım. Eleklerimle 6 kişisel sergi açtım. Armağan Portakal ile Torlak Çiftliği’nde düzenlediğimiz “Yaşam Elekleri” atölyeleri ile üretme tutkunu yeni kadınlarla tanıştım ve gönüllü projelerinde yer aldım.

Türkiye’nin izleyicisi sadece kadın olan ilk stand up projesi şeklinde ortaya çıkardığım “Biz Biz Kıza Muhabbeti”ni Türkiye’nin pek çok yerinde ve Dubai’de sahneledim. Ardından “Kız Tarafı Düğün Müğün” ve “Kadınsı Bi’ Şeyler” geldi. Pandemi döneminde kaleme aldığım “Dip Dibe” ile dört farklı formatla yaklaşık 13 bin kadını gülümsetmeyi başardım. 2023 yılının ilk aylarından itibaren beşinci oyunum “Kutumda Büyük Hissediyorum”a başlayacağım. Yıl sonunda iki bin kadınla daha buluşmuş olacağım. Stand up işimi çok seviyorum çünkü kadın gülünce toplum gülüyor. Programlarım kent kadınına nefes aldırdığı için mutluyum. Gülme garantiliyim ve bunu önemsiyorum.

Müşteri temsilcilerinin yaşadıklarına ilişkin “% 30’u Peşin” (Medyacat Yayınları, 2004) ve Orta Öğrenim için Yazım Kılavuzu (Gün Yayıncılık, 2007) olmak üzere basılmış iki eserimden sonra Dağhan Külegeç Yayınları tarafından 2022’de yayınlanan Azaldıkça Çoğalıyorum” kolektif kitabında “İki Kişilik Kalabalık” adlı öyküm yayınlandı. Son olarak da Kasım 2022’de “Gece Tuşları” adlı öykülerle roman kitabım okurlarla buluştu. 2023 yılında iki yeni kitabım daha olacağını müjdelemek isterim.

Altı yaşımda resim yapmayı, yedide okumayı, yazmayı ve nakış işlemeyi öğrendim. Tüm hayatımı da bunları geliştirerek kazandım. Son birkaç yıldır hayatıma çini de girdi ve diğer işlerimi besledi. Öykü yazmaya, gösteri yapmaya ve özel atölye çalışmaları ile kasnak ve elek üzerine ipliklerle resim yapmaya devam ediyorum. Az uyuyorum ve aynı anda bir sürü şeyle ilgilenmeyi seviyorum. Çünkü hayat gerçekten kısa ve kuşlar gerçekten uçuyor.

-Gece Tuşları kitabınızı yazma motivasyonunuz neydi? Neydi sizi bu kitabı yazmaya iten düşünceler?

Gece Tuşları, aslında yıllarca metin yazarlığı yapmış bir kadına kızının tam anlamıyla ayar vermesiyle başladı. Çok sağlam, vizyoner, yaptığı her işte çok doğru adımlarla yürüyen bir kızım var; Neşem Çelikkaya Bozdağ. Pek çok sosyal medya takipçisinin iyi bildiği bir isim. Bir gün bana “Yetmez mi anne başkaları için yazdığın? Ben senin kendin için yazdıklarını okumak istiyorum” sözüyle başladım yeniden kendim için yazmaya. Bu tetikleme ile reklam dünyasının yorduğu dilimi edebiyat için sadeleştirme amacıyla Erbulak Evi ile online çalışmalara başladım. Çok şanslıydım, Hakan Akdoğan, Aslı Perker ve Özden İnal gibi hayranı olduğum isimler yol göstericim oldu. Tür olarak oldum olası öykü hayranıyımdır. Çünkü öyküler yazar ve okur arasında bambaşka bir köprü kuruyor. Yazarın sözcüklerini okurun yorumu zenginleştiriyor. Birlikte kalkıyoruz altından bence. Gece Tuşları tam da bu duygularla yazıldı.

-Kitabın birkaç cümlede özetleyin dersem bana neler söylerdiniz?

Gece Tuşları, her biri farklı tuşları içeren dokuz hayat aslında. Kimi piyano, kimi daktilo, bazısı bilgisayar, biri resim tuşu gibi. Her bir öykünün kahramanı gelip bir apartmanın farklı dairesine değiyor. Kimisi diğer öykü kahramanlarıyla ilintili. Farklı bir aritmetiği var kitabın. Bir cümleyle anlatın derseniz, Gece Tuşları umudun kitabı aslında. Umut yoksa yokuz çünkü.

-Yaşadığımız çağı sosyal medya çağı olarak tanımlasak yanlış olmaz…Sizce kitap insanların sosyal medyadan ya da telefonlarından kafalarını kaldıramadıkları bir dönemde ağırlığını, önemini veya cazibesini koruyor mu?

Kitap okuma tutkusu bambaşka bir şey. Gelişen enstrümanlarla şekil değiştirse de her zaman kazanacak edebiyat. Edebiyat kalıcıdır. Popüler bir kitabım olsun kaygım olmadığı için benim sosyal medya etkisine bakışım olumlu aslında. Farklı kitlelerin haberdar olabilmesi için çok değerli bir mecra sosyal medya. Gücü yadsınamaz. Yaşadığımız çağ kitapları farklı şekilde takip etmemize de imkân kılıyor. Mesela sesli kitap gerçekten mucizevi bir şey. Toplu taşım kullananlar arasında artık sayfa çevirenlerin azaldığı bir gerçek. Ama diğer yandan yol boyu öykü ya da roman dinleyenlerin varlığı da gün geçtikçe artıyor. Dediğim gibi, sonunda edebiyat kazanır, çünkü o kalıcıdır.


-Biz yazıyoruz ama bu kitapları bu devirde kimler okuyacak diye kaygılandığınız oluyor mu?

Hiç yok böyle bir kaygım. Benim dilimi bilen çok muhteşem bir kitlem var. Onlara farklı bir dili sunduğum bir alan oldu öykü. Popüler olmak gibi bir kaygım yok en başta. Dili doğru kullandığım, aritmetiği düzgün bir kurgunun içinde biraz nefes olmak ve nefes almaktı yola çıkarken niyetim. Kendimi doğru ifade etmek öncelikli kaygımdır. Gece Tuşları ve daha sonraki kitaplarım da hep aynı amaca hizmet edecek; “Yalnız değiliz, vazgeçmek yok”. Aslında tam da anlatmak istediğim budur genel anlamda.


-Stand Up show’unuz kadınlara özel…Erkeklere kapalı…Fazla detay vermeden ne anlatıyorsunuz orada? Erkekleri çok çekiştiriyor musunuz?

Valla çekiştirmiyoruz genel olarak. Bizim derdimiz kendimizle. Gösterilerimde özellikle söylemek istediğim şu ki birbirinize sarmayın, el ele verin ve fayda üretin. O kadar anlamsızca harcanan hayatlar var ki. Bir kadın benim gösterimden kendini daha çok severek ve bir kadının koluna girecek kadar mutlu çıkarsa ben işimi doğru yapmışım demektir. Kız çocuğu olarak sadece doğmanın bile suça sebep teşkil ettiği bir ülkenin, bir çağın şanslı kadınlarıyız biz. Birbirimizi bir şekilde bulup aynı ortamda “gülmek” gibi zor bir eylemi gerçekleştirebiliyorsak el ele verdiğimizde yapamayacağımız şey yoktur diye düşünüyorum.

-Erkeklerle iletişimiz nasıl? Bu konuda sizden tüyo isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Bunu eşime sormak belki daha doğru olur derim. Hoca-Talkım-Salkım üçgeninin içinde zaman zaman debelendiğim doğrudur. Cinsiyet ayrımım yoktur aslında; gösterilerimin kurallarına bakınca erkeklerle sorunum olduğunu düşünenler oluyor. Halbuki ben kadınları eve mutlu gönderiyorum, sizce benim gösterime gelen bir kadının erkeklerle sorunu olur mu?


-Erkeklerle iletişim konusunda genelde yapılan yanlışlar neler sizce?

Sadece erkeklerle değil genel olarak insanlarla iletişim konusunda yapılan en büyük yanlış dinlememek. Toplum olarak dinlemeyi maalesef beceremiyoruz. Aynı anda konuşup kakofoninin bir parçası oluyoruz. Susunca fark eder halbuki insan.

-Bir çok sosyal sorumluluk projesine,  sosyal yaralara farkındalık oluşturmak adına destek verdiğinizi biliyoruz.  Özellikle birbirinden güzel işlediğiniz kasnaklarınızla. Şimdi onlara bir yenisi eklendi. Nasıl başladı Çini Sanatına merakınız? Sizin için özel bir anlamı var mı?

Çini kendime döndüğüm zamanımda adım attığım bir sanat. Duruluğu, kuralları, sessiz gücüyle insana kendini öğretiyor. Üstelik ilgi alanımdaki nakış, yazı, çizi gibi diğer işlerimi de besliyor. Ve evet benim için çok özel bir anlamı var. Elli beşinden sonra bir şeye başlanabileceğini ve çok çalışınca başarılabildiğinin de kanıtı.

-Gençlerle iletişimiz nasıl? Onlarla anlaşma konusunda sıkıntı yaşıyor musunuz?

Hiç sıkıntı yaşamıyorum. Hatta gençler olmayınca çevremde, mutsuz oluyorum. Onlardan öğreniyor, besleniyorum. Sorabiliyorum, ahkam kesmiyorum, destek alıyorum, bizim zamanımızda vıdı vıdısı yapmıyorum. Ben genç olsam beni severdim valla. Kendi deneyimlerimi onların çağdaş bilgisi ve vizyonuyla birleştirmeye bayılıyorum.

-Nasıl bir gençlik görüyorsunuz? Sizin dönemizdeki gençlikten hangi yönleriyle ayrılıyorlar?

Bizden daha şanssız bir dönemde yaşadıklarını düşünüyorum açıkçası. Sabah uyanmak için bir sebebinin olması, sevgilinle kuracağın bir hayalin olması çok değerli. Ne yazık ki onların bu özgürlükleri ellerinden alındı. Ve biz büyükleri olarak onlara karşı bu konuda suçluyuz. Aldığımız mirası büyüterek aktaramadık gençlere. Umudum var elbette. Özellikle gençlerden yana her zaman umutluyum ben. Onlar yollarını çizecek, bizden daha doğru adımlar atacaklar. Çünkü özgür ruhlu annelerin babaların çocukları gençler. Bizim gibi arada kalmış nesiller evet belki evlatları çok şımartarak, hatta bazen sorumluluk duygusunu yeterince veremeden büyütmüş olabiliriz. Ama hayat zaten büyütüyor insanı.

-Bu hayatta olmazsa olmaz prensipleriniz var mı? Neler onlar mesela?

Çalışmak, birlikte yol almak ve ilkeli olmak olmazsa olmazlarım. Dostlarımda da buna önem veririm. Bir ilişkinin bitmemesi için elimden geleni yaparım. Ama yaşamın eleği sen ne yaparsan yap eler ya, bitince de biter benim için. Toleransı çok yüksek insanların genel karakteridir bu, bilirsiniz.

-Başarılı olmak mı ya da mutlu olmak mı sizin için daha öncelikli?

Birbirinden asla ayrı düşünemem bu iki kavramı. Başarı mutluluğu, mutluluk başarıyı getiriyor. En azından benim hayatımda böyle. Tabii ki neyi başarmayı hedeflediğinizle ilgili bu da.

-Mutlu ya da başarılı olmak isteyenlere neler önerirsiniz?

Herkesin hayatı zor. Her doğum sıkıntılı. Yeterince acı ve hüzün var. Gülümseme penceresinden bakınca her şey katlanılır oluyor bana göre. Asla vaz geçmemek ve gülümsemeyi becerebilmek çok değerli. Sizi aşağı çeken insanlardan uzaklaşmak da. Bunları yapabilenler kendi yolunda daha güzel ilerliyor sanki. Benim hayata bakış açım bu, pişman da değilim. Hatalarımla seviyorum kendimi. Saçmalamalarımla. Kendimi dövmemeyi tercih ediyorum. Ve dostluğun gücüne inanıyorum. Çalışmanın, yeni şeyler öğrenmenin ve hayata geçirmenin insana iyi geldiğine de. Yaptıklarımı öneririm. Başka bir şey de bilmem zaten; çalışırım, gülümserim, sever inanırım.

Tarih: 20-12-2022

FACEBOOK YORUM
Yorum