içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türkiye’de Tek Başına Yaşayanların Oranı Artıyor

Türkiye’de aynı ev içinde yaşayan kişilerin sayısı giderek azalıyor. Bu veriyi, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan 2020 yılına ait ‘İstatistiklerle Aile’ bülteni ortaya koydu. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden (ADNKS) derlenen verilere göre, Türkiye'de 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğü azalma eğilimi göstererek 2020 yılında 3,30 kişiye düştü.

Türkiye’de Tek Başına Yaşayanların Oranı Artıyor
Haberi Sesli Dinle

Türkiye’de aynı ev içinde yaşayan kişilerin sayısı giderek azalıyor. Bu veriyi, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan 2020 yılına ait ‘İstatistiklerle Aile’ bülteni ortaya koydu. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden (ADNKS) derlenen verilere göre, Türkiye'de 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğü azalma eğilimi göstererek 2020 yılında 3,30 kişiye düştü.

Türkiye'de 2020 yılında ortalama hanehalkı büyüklüğünün en yüksek olduğu il 5,75 kişiyle Şırnak oldu. Onu 5,25 kişiyle Şanlıurfa ve 5,16 kişiyle Hakkari izledi. Ortalama hanehalkı büyüklüğünün en düşük olduğu ilse 2,61 kişiyle Çanakkale. Bu kenti 2,66 kişiyle Tunceli ve 2,68 kişiyle Eskişehir takip etti.

Çekirdek ve geniş ailelerin oranı azalıyor

TÜİK verilerine göre, aynı evi paylaşan çekirdek ve geniş ailelerin oranı da azalıyor. Yalnızca eşlerden veya eşler ve çocuklarından veya tek ebeveyn ve en az bir çocuktan oluşabilen çekirdek ailelerin yaşadığı hanehalklarının oranı, 2014 yılında yüzde 67,4 iken, bu oran 2020 yılında yüzde 65,2'ye geriledi. Diğer yandan geniş aile olarak tanımlanan ve en az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hanehalklarının oranı da 2014 yılında yüzde 16,7 iken, bu oran 2020 yılında yüzde 14'e düştü.

2020 yılında çekirdek ailelerin oranın en yüksek olduğu il yüzde 72,6 ile Osmaniye. Onu yüzde 72 ile Gaziantep, yüzde 71,9 ile Adıyaman ve Kayseri takip etti. Çekirdek ailelerin en düşük olduğu iller sırasıyla yüzde 53,7’yle Tunceli, yüzde 54,8 ile Gümüşhane ve yüzde 55,6 ile Artvin oldu.

Geniş aileden oluşan hanehalklarının oranının en yüksek olduğu ilse yüzde 24,4 ile Hakkari. Onu yüzde 24,2 ile Şırnak ve yüzde 21,5 ile Batman izledi. Bu oranının en düşük olduğu iller sırasıyla yüzde 9 ile Eskişehir, yüzde 9,6 ile Çanakkale ve yüzde 10,1 ile Niğde ve Balıkesir oldu.

Tek kişilik hanelerin oranı yüzde 17,9

Ailelerin oluşturduğu hanehalklarının oranı azalırken, yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hanelerin oranı giderek yükseliyor.

TÜİK çalışması, 2014 yılında yüzde 13,9 olan yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hanehalklarının oranının 2020 yılında yüzde 17,9'a yükseldiğini gösterdi. Ayrıca aralarında eş, anne-çocuk veya baba-çocuk ilişkisi olmayan fertleri içeren yani çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarının oranı da arttı. Bu hanehalklarının oranı 2014 yılında yüzde 2,1 iken 2020 yılında yüzde 2,8'e yükseldi.

Tek kişilik hanehalklarının oranının en yüksek olduğu il yüzde 28,7’yle Gümüşhane oldu. Gümüşhane’yi yüzde 27,9’yle Tunceli ve yüzde 26,7’yle Giresun izledi.

Diğer yandan tek kişilik hanehalklarının oranının en düşük olduğu il ise yüzde 10,2 ile Diyarbakır. Onu yüzde 10,4 ile Van ve yüzde 10,5 ile Batman izledi.

AK Parti’nin aile politikası

TÜİK verileri ailelerin yaşadığı hanehalklarının giderek gerilediğini gösterse de aslında Türkiye’de AK Parti iktidarının politikaları aileyi odağına alıyor, ailelere birçok destek sağlanıyor.

Evlenmek amacıyla birikim yapmak isteyen gençlere, en geç 27 yaşına kadar ilk evlilik yapmak koşuluyla devletin bankalar yoluyla “çeyiz hesabı” adı altında maddi destek vermesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke nüfusunun genç kalması gerekçesiyle ailelerin çok sayıda çocuk yapmasını tavsiye etmesi, geniş ailenin de teşvik edilmesi amacıyla aile üyelerine yaşlı ebeveynlerin bakımı için ücret ödenmesi, hükümetin aile politikasının kapsadıklarından birkaçı.

Bu yolla AK Parti’nin muhafazakar bir aile yapısını şekillendirmeye çalıştığını söyleyen DISSENSUS Araştırma Merkezi kurucu ortağı sosyolog Dr. Feyza Akınerdem, “Aynı zamanda ailenin çeşitli bireylerinin farklı seviyelerde iş gücüne katılması söz konusuyken, devletin sosyal politika üretmesi gereken konularda da ailenin daha çok işin içine sokulduğunu gördük. Çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi devletin sosyal hizmet üretmesi gereken alanlarda daha çok aileyi işe koşması gibi politikaları oldu. Hatta bu kapsamda hayata geçirilmese bile aile bireylerinden birinin çocuğa bakması durumunda çocuk bakım parası gibi pilot uygulamalar yapıldı. Yani AK Parti’nin aile yapısını güçlendirerek aslında devletin hem sosyal hizmet yükünü azaltacak hem de mümkün olduğunca çok sayıda aile bireyini iş gücüne katacak bir politika izlediğini düşünüyorum” dedi.

“Tek kişilik hanelerin artışı bir tercihin sonucu”

Devletin verdiği desteklerin kadın emeği üzerinden sağlandığını söyleyen Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Fatma Umut Beşpınar Akgüner ise Türkiye’deki iktidarın ideal aile kurgusunu şöyle açıkladı: “Bu dönemin ideal ailesi, öncelikle heteroseksüel evli, çocuklu, bakım emeğini kadının verdiği bir aile. Bu ailede kadının temel görevi bakım. Toplumsal cinsiyet rollerinin geleneksel olarak biçimlendiği bir aile. Bu tür aileleri destekleyici sosyal hizmet ve destekler sunuluyor hükümet tarafından.”

Peki hükümetin ailelere sağladığı birçok desteğe karşın neden ailelerin yaşadığı hanehalklarının oranı devamlı gerileme eğiliminde?

Geçmişten farklı olarak tek kişilik hanelerin tercih sonucunda arttığını söyleyen Beşpınar, “Geçmişte tek kişilik haneler genelde dulların çoğunlukta olduğu hane formlarıydı. Bugünse kişilerin kendi seçimlerine bağlı olarak kurulan tek kişilik hanelerin arttığını görüyoruz. Bence bu altını çizmemiz gereken bir nokta. Sadece erkeklerin barındığı tek kişilik hanelerin payı da giderek artıyor. 2006’da bu oran yüzde 31 iken 2018’de yüzde 43’e artmış durumda. Yine 65 yaş altı hanelerin oranının da arttığını görüyoruz. Yani geçmişte Türkiye’de 65 yaş üstünün genellikle eş kaybından dolayı tek kişilik haneleri oluşturduğunu görürken bu tablonun değişmekte olduğunu gözlüyoruz. Artık giderek bireylerin kendi tercihleriyle kurduğu bir aile tipine dönüşmüş durumda” dedi.

Devlet politikalarının ailenin değişiminde tek belirleyici unsur olamayacağını kaydeden Beşpınar, “Ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşüm çok daha belirleyici olabiliyor. Ayrıca uygulanan politikaların başta öngörülemeyen ve beklenmeyen sonuçları da olabiliyor. Aileler pasif değiller. Aileler toplumdaki sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümlere paralel olarak kendi stratejilerini geliştiriyorlar” dedi.

“Neoliberal toplum düzeni yalnızlaşma getiriyor”

Tek kişilik hanelerin artmasının nedenini, AK Parti’nin de parçası olduğu neoliberal toplumsal hayatın ‘yalnızlaşmayı’ getirmesine bağlayan Akınerdem ise, “Çünkü çok daha esnek olmak zorundasınız. Bir yerde yerleşik olarak, güvenceli olarak işe sahip olamıyorsunuz. Göç etmek zorundasınız. Kolay taşınabilmek zorundasınız. Daha az maaşa, daha çok işler yapmak zorundasınız. Yarı zamanlı, esnek, güvencesiz, proje bazlı. Avantajlı pozisyonda olabilecek, yaratıcı işlerde çalışan beyaz yakalılar dahi önlerini çok göremedikleri işlerde çalışıyorlar. İyi para kazansalar da düzenli bir hayat kurmakta zorlanıyorlar. O nedenle aileler çok daha dağınık halde yaşamak zorunda kalıyor. Bireyler tek başına yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu esnek yaşamanın getirdiği, değerlerde ve kültürel alışkanlıklarda da değişim oluyor. O yüzden orta sınıf alışkanlıklarının da tabii ki daha az evlenmeye, daha az çocuk sahibi olmaya yönelttiğini söyleyebiliriz” diye konuştu.

Aslında TÜİK verileri de ailelerin oluşturduğu hanehalklarının yaşadığı ekonomik zorlukları ortaya koyuyor. Buna göre geniş ailelerin yüzde 27,7'si, çekirdek ailelerin yüzde 20,3’ü yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Tek kişilik hanehalklarında bu oran yüzde 12,3 iken çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarının yüzde 14,1'i yoksulluk sınırının altında.

“Aile hem sorun yumağı hem çözüm noktası görülüyor”

Devlet sosyal desteklerin temelinde aileyi konumlandırdığı için yoksul kesimlerin aile içinde kalmayı tercih ettiğini söyleyen Akınerdem, “Aile kurmak sizi belirli konularda avantajlı kılıyor. Çünkü Türkiye’nin bütün bir sosyal politikası evli olmak üzerine. Bireylerin eninde sonunda evlenmesi gerektiği üzerine kurulu. Yalnız olduğunuz zaman onun parçası olamıyorsunuz. Ancak daha üst orta sınıf, daha beyaz yakalı olduğunuzda, kendinizi tek başına geçindirebilecek kadar para kazandığınız zaman tek başına hanelerde kalabiliyorsunuz. Fakat bu hanelerde de mevcut toplumsal yapılara olan güveniniz azalıyor. Bir tarafta yoksulları daha aileye bağımlı hale getirirken, orta sınıfları da daha güvensiz ve gelecekten daha ümitsiz hale getiriyor. Böyle bir ikili bir tansiyondan bahsedebiliriz toplumsal olarak” ifadelerini kullandı.

Bir yandan aile yaşamında yoksulluğun daha fazla görülmesi, diğer yandan aile kuramadığı için tek başına yaşayanların oranının artması, Türkiye’de giderek ailenin çözülmesi anlamına mı geliyor?

Buna ‘hayır’ yanıtı veren Akınerdem, gelinen noktada toplum tarafından ailenin hem sorunlar yumağı hem de çözüm noktası olarak görüldüğü düşüncesinde. TÜİK verilerine göre, 2020 yılında bireylerin mutluluk kaynağının yüzde 69,7’yle en fazla aileleri çıktığına dikkat çeken Akınerdem, “Çünkü aile aynı zamanda insanların tahayyüllerinin bir şekilde limiti, sınırı Türkiye’de. Ailenin ötesinde bir tatmin, ailenin ötesinde bir hayal ve ideal çok fazla yok. Çok yaygın bir şekilde yok. Ailenin bir sorunlar yumağı olmasından kaynaklı şekilde geleceğini bir aile içinde hayal etmeyen insanların da geleceğini neyin içinde hayal edeceğine dair belirsizliği var. Halen birçoğumuz aileye bağlı olarak yaşıyoruz. İlişkilerimizi aile içinde kuruyoruz ve yaşıyoruz. Biz ailenin değil aile içerisindeki sorunların çözülmesini isteyen bir toplumuz” dedi.

Akınerdem, kadına yönelik şiddet konusunda yaptıkları bir araştırmanın sonucundan hareketle, kadınların yaşadıkları sorunlar içerisinde dahi yapısal olarak aileyi değil ailenin içinde yaşadıkları sorunları çözmeyi istediklerini aktardı.

Akınerdem, “Her zaman yalnızlıklarını, güvencesizliklerini, güvensizliklerini, ümitsizliklerini gidermek için tekrar aileye dönüyorlar ve orada duygusal olarak da sosyal olarak da tatmin arıyorlar. Aile Türkiye’de insanların hayal gücünün erişebildiği hala en güçlü ideal diyebiliriz” ifadelerini kullandı.

“Tek başına yaşarken de aileye bağımlılık sürebiliyor”

Tek başına yaşamanın da her zaman yalnızlık anlamını taşımadığını söyleyen ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden Beşpınar ise “Bu tek kişilik hanelerde ailelerle ve arkadaşlarla, yakın çevreyle ilişkiler sürdürülüyor. Kendilerini yalnız hissetmiyorlar tek kişilik hanelerde yaşayan kişiler. Tek kişilik hanede de yaşasanız çekirdek ailede de yaşasanız aileyle ilişkilerinizi farklı şekillerde sürdürüyorsunuz. Arıyorsunuz, görüşüyorsunuz, gerekli durumlarda karşılıklı dayanışma örüntüleri yaratıyorsunuz. O yüzden Türkiye’de hala biz bu anlamda karşılıklı duygusal bağımlılığın olduğu, duygusal ilişkilerin sürdüğü bir yapıdan söz edebiliriz” diye konuştu.

Yaşanan maddi zorlukların geleneksel olmayan tarzda aile yapılarını da ortaya çıkardığına dikkat çeken Beşpınar, “Geçici geniş ailelerin arttığını görüyoruz. Geniş aileye ilişkin bir değişim söz konusu. Türkiye’de geleneksel geniş aile dediğimiz kadın ve erkeğin, özellikle erkeğin soyundan büyük ebeveynlerin yer aldığı bir yapıdır. Özellikle Corona gibi kriz dönemlerinde bu geçici geniş aileler daha da önem kazanıyor. Kriz dönemlerinde ailelerin farklı bireylerinin bir araya gelip tüketimi azaltma yoluna gittiğini görüyoruz. Kira ve faturaların yükünden kurtulmak için ya da aileden birinin kaybında ya da boşanma gibi bir olayda ailenin bir süre için birlikte yaşamak gibi bir strateji geliştirdiğini görüyoruz ve Türkiye’de bu kategorinin geniş aile içinde gittikçe arttığını görüyoruz” sözleriyle durumu değerlendirdi.

Akraba evlilikleri azaldı

TÜİK çalışmasında Türkiye’deki ailelere ilişkin başka veriler de yer aldı. Akraba evliliğinin giderek azaldığı görülürken, 2010 yılında gerçekleşen resmi evlenmelerin yüzde 5,9'unun akraba evliliği olduğu ve bu oranın sonraki yıllarda sürekli düşüş göstererek 2015 yılında yüzde 4,8, 2020 yılında ise yüzde 3,8 olduğu açıklandı.

Akraba evliliğinin geçen yıl en çok gerçekleştiği il Şanlıurfa olurken (yüzde 15,1), onu Mardin (yüzde 13,7) ve Muş (yüzde 12,6) izledi. Akraba evliliği oranının en düşük olduğu ilin ise yüzde 0,5 ile Kütahya olduğu, bu ili yüzde 0,6 ile Çanakkale ve Edirne illerinin izlediği görüldü.

2020 yılında Türkiye'de anne ve babasını kaybeden çocukların sayısı da paylaşıldı. Toplam 22 milyon 750 bin 657 çocuk arasında babası vefat etmiş çocuk sayısının 269 bin 202, annesi vefat etmiş çocuk sayısının 80 bin 798, hem annesi hem babası vefat etmiş çocuk sayısının ise 4 bin 518 olduğu görüldü.

En çok harcama konut ve kiraya yapıldı

TÜİK’e göre 2020 yılında hanehalklarının bilişim teknolojilerini kullanımı da arttı. Taşınabilir bilgisayar bulunan hanelerin oranı ise yüzde 45,1 oldu. İnternete erişim imkanına sahip olan hanelerin oranı yüzde 90,7, cep telefonu ya da akıllı telefon bulunma oranı yüzde 99,4, internete bağlanabilen televizyon bulunma oranı ise yüzde 33,8 olarak açıklandı.

Hanehalkları, bütçelerinden en fazla payı konut ve kira harcamasına ayırdı. Hanehalkı bütçe araştırmasının 2019 yılı sonuçlarına yer verilerek, tüketim amaçlı yapılan harcamalar içindeki paylar sırasıyla yüzde 24,1 ile konut ve kira harcamaları, yüzde 20,8 ile gıda ve alkolsüz içecek harcamaları, yüzde 16,5 ile ulaştırma harcamaları olarak paylaşıldı.

Toplam tüketim harcamalarında en düşük payı alan harcama grupları ise yüzde 2,2 ile sağlık, yüzde 2,5 ile eğitim hizmetleri ve yüzde 3,1 ile eğlence ve kültür oldu.

Kendilerine ait bir konutta yaşayanların oranı ise yüzde 58,8 olarak açıklandı.

Gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre, 2019 yılında konutun mülkiyet durumları incelendiğinde, fertlerin yüzde 25,6'sının da kiracı olduğu görüldü.

Tarih: 09-05-2021

FACEBOOK YORUM
Yorum