içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türkiye'de Markalaşma Sorunu

Küçük yaşlarda defter ve kitaplarımız üstüne iliştirdiğimiz o isim etiketleri ile başlıyoruz aslında markalaşma sürecine.

Markalaşma; Çin’de bulunan çay üreticilerinin varillerinin kaybolmaması amacıyla üzerlerine çizdikleri sembollerden tutun da ABD’de hayvancılık ile uğraşanların damga ile hayvanlarını işaretlemeleri ile ayırt edici bir özellik kazandırma çabasına kadar şaşırtıcı bir gelişim süreciyle karşımıza çıkıyor. Bu süreçle birlikte markalaşmanın kapitalizm ve insan psikolojisinin temel taşı haline geldiğini görüyoruz.

Dünya üzerinde son derece başarılı, yüzlerce markalaşma süreci bulunmakta.

Bu noktada akıllara birkaç soru geliyor?

Türk markaları nerede?

Güçlü Türk markaları eğer başka ülkelerin menşeyinde olsalardı daha bilinir olabilirler miydi?

Türkiye’nin ekonomiden sorumlu bakanlıkları ve odalarının markalaşma hareketine oldukça önem verdiklerini ve azımsanamayacak destekler sağladıklarını, bizzat görmüş ve deneyimlemiş biri olarak kolaylıkla söyleyebilirim.

Bir ülkeye ait marka, o ülkenin imajına da tutunup büyür; bu duruma markalaşmada temel sıçrama tahtası adı verilir.

Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkeler sağlıklı yaşam ile o kadar özdeşleşmişlerdir ki oradan gelen ürünlerin de doğal ve lezzetli olduğuna dair yaygın bir inanış söz konusudur. Şüphesiz bu inanç da bu ülkelere kolay bir büyüme sağlamıştır. Benzer durum, Kore ve Japonya ülkeleri için de geçerli. Öyle ki bu ülkeler, isimlerini teknoloji ile çok güzel ön plana çıkarmışlardır. Bu sebeple, teknolojinin bize çağrıştırdığı ülkelerin arasında ilk sıralarda yer almaları tesadüf değildir. Başarılı markalaşma sayesinde, bahsi geçen ülkelerin teknoloji markaları pazara her zaman 1-0 önde başlamıştır.

Bizlerin önceliği, ülke olarak sahip olduğumuz; sağlık, turizm, gıda ve tekstil gibi birçok endüstriden bir ya da birkaçını seçmek ve ciddi bir proje hazırlığı ile bu alanda ÜLKESEL MARKA haline gelebilmek olmalıdır.

 

Şimdilik, markalarımız için globalleşme sorununu çözmek, şirketlerini yurt dışında şubeleştirmek ve orada güven oluşturmak için çabalamanın markalarımızın geleceği ve gelişimi adına uygun bir adım olacağı görüşündeyim.

Global kabul edilebilirliği daha kolay olan markalar yaratmak, markalaşmanın aslında mihenk taşıdır. Güçlü ve başarılı bir marka olan Arçelik’in, sırf telaffuzu daha kolay olacağı için Avrupa’ya BEKO adıyla sunulması bu durumun güzel bir örneğidir.

Türkiye’nin ve Türk şirketlerinin markalaşması şu anda katma değer kazancımızı en hızlı artıracak strateji olarak görülüyor. Bu sebeple, önceliğimizin bu olması kanaatindeyim. Unutulmamalıdır ki bilinirlik her şeydir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum