içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Fırsatçılığın Vurgunculuğun Adı Serbest Piyasa mı?

İlk olarak 2018 yılındaki döviz kuru saldırısıyla başlayan ve pandemi etkisiyle beraber yükselen fiyatlara bir de fırsatçılar eklenince çarşı pazarda her şey el yakar oldu. Özellikle gıda fiyatlarındaki artış can yakıcı boyutlara ulaştı. Girdi maliyetlerindeki artışlar, döviz kurları, üretici ülkelerin ihracat kısıtlamaları, artan stoklama ve arz sorunları, aracılık maliyetleri, spekülatif hareketler, vergiler, üretim konusundaki plansızlıklar…

Döviz ve Emtia’da ki fiyat artış oranlarını fersah fersah katlayacak zamlar yapıldı. Dövizden etkilenmediği halde etkilenmiş gibi zam yapanlar, gramajlarla oynayarak gizli zamlarla vatandaşın cebine uzanan eller!

Tüm bu gelişmelere rağmen piyasalarda ki fahiş fiyatlar bu gelişmelerle açıklanabilecek düzeyde makul oranlar değildir. Yüksek kar hırsı ile arz talep dengesinden bağımsız olarak açıklanamayan oranlarda fiyat artışları ile piyasalar altüst olmuş durumda. 

Gıda ürünleri, Emlak-Konut fiyatları, ev kiraları, otomobil fiyatları gibi pek çok alanda yaşanan aşırı pahalılık vatandaşların tek ana gündem maddesi haline geldi. Bir yandan alım gücü düştü, diğer yandan fiyatlar adeta uçtu. Piyasalarda acımasız bir sömürü düzeni kuruldu.

Bu düzenin önüne geçmek için bazı zincirlerin kırılması ve piyasaların ateşinin düşürülmesi kaçınılmazdır.

Fırsatçılık ve vurgunculuğun adı serbest piyasa olmuş. Serbest piyasa ekonomisi, adeta serbest soygun düzeni, sömürü piyasasına haline gelmiş durumda…Serbest piyasa başı boş, fiyat istikrarı ile istediğiniz gibi oynadığınız; enflasyonu istediğiniz gibi azdırdığınız bir piyasa mı?

Enflasyon ve fiyat istikrarı piyasa tekellerinin ve spekülatörlerin insafına bırakılamaz.

Girdi maliyeti ve döviz maliyetlerine bağlı olmadığı halde bunu bahane ederek fiyat artırmak haksız ticarettir.

ÜRÜNLERİ AZALTIP FİYAT BELİRLİYORLAR

Türkiye'de gıda enflasyonu uzun zamandır anormal olarak yükselmektedir.  Son dönemlerde büyük firmalar belirli ürünleri stoklayarak, piyasayı speküle ediyorlar. Özellikle et, patates ve benzeri gıda ürünlerinde büyük firmaların belirleyici olduğu piyasalarda; 20 büyük patates firması, 10 büyük et firması bulunuyor. Bu büyük firmalar piyasada belirleyici oluyor. Büyük firmalar, Adana, Konya, Niğde, Afyon, İzmir, Kayseri ve Sivas illeri başta olmak üzere örneğin, patates fiyatlarının düşük olduğu zamanlarda çiftçilerden ürünü alıyorlar. Piyasada ürünü azaltıyor, daha sonra kendi ürünleri ile birlikte yüksek fiyata piyasaya sürüyorlar.

Piyasa bozucu faaliyette bulunanlara, tekel oluşturarak fiyatları manipüle edenlere asla ve asla müsaade edilmemeli ve daha ağır yaptırımlar getirilmelidir.

TEDARİK ZİNCİRİ SORUNU ÇÖZÜLMELİ

Piyasalarda kontrol ve denetim bulanıklığı ve karmaşık yapı fırsatçıların işine geliyor. Tüm sektörlerde ciddi manada bir denetim eksikliği ve yönetmelikler sorunu vardır.

Tedarik zincirlerindeki kör noktalar fırsatçılık yapmak için kullanılmaktadır. Tarladan vatandaşın sofrasına gelene kadar bir çok aracı var.  En önemli aracılık yeri haller, komisyoncular  ve zincir marketler. Özellikle hallerde ciddi fırsatçılıklar var.

Bütün bunlarla birlikte Türkiye’de üretimden ziyade bir tedarik zinciri problemi yaşanmaktadır. Üreticiden tüketiciye ulaşan zincirin mutlaka düzenlenmesi gerekiyor. Her zaman kaybeden üretici ve tüketici olmakta, tek kazanan ise her zaman aracılar olmaktadır.

ÜRETİCİ DE YÜZE 5 MARKETTE

 YÜZDE 100 ARTIYOR

Fiyat artışlarına bakıyorsunuz üreticide tarlada ürün fiyatlarında ki artışlar ile pazardaki artış arasında orantısız yüksek fiyatlar görüyoruz. Ama bu fiyat artışlarında kazanan üretici değil, aradaki komisyoncular, marketler kazanıyor. Raflarda ki ürün fiyatları ile üreticideki ürün fiyatları arasında 100 kat fark olabilir mi?

Bu nedenle tedarik zinciri, tarladan sofraya uygun sistemin kurulması ve gıda enflasyonunun önlemesiyle ilgili düzenlemeler yapılmalı.

FİYAT ARTIŞLARINDA NEDEN

DÜNYA REKORLARI KIRIYORUZ?

Fiyatlar uzun dönem yatay seyrederken bu denli hızlı dikey yükselecek bu ülkede ne oldu? Üretim mi durdu? Arz talep dengesinde büyük bir değişim mi oldu? Hayır. Bunların hiçbiri ile gerekçelendirilemeyen oranda artışları sadece hammadde girdi maliyetleri ve döviz kuru ile açıklanması mümkün değil. Çünkü bunu söyleyebilmek için üreticiden çıkan fiyatlar ile tüketici fiyatları arasında ki oranlara bakmak yeterli. Üretici de 1 TL olan ürüne bakıyorsunuz nihai tüketici noktalarında 15 TL oluyor.

Türkiye birçok üründe dünyanın en büyük üreticisi ve ihracatçısı olduğu ürünlerde dahi iç tüketimde tüketiciye dünyanın en pahalı ürünü olarak yansımaktadır. Dolayısıyla mevcut pahalılığı sadece üretim sıkıntısı deyip geçiştirmek pek mantıklı değildir.

TÜRKİYE ÜLKE BAZINDA, İZMİR ŞEHİRLERDE

FİYAT ARTIŞ ORANINDA DÜNYA LİDERİ

Mesela Türkiye’de konut fiyatları 15 yılın en hızlı fiyat artışını yaşadı. Küresel konut fiyat artışında Türkiye ilk sırada lider olarak zirvede yer alırken, İzmir’de şehirler bazında dünya birincisi oldu.

Türkiye, İzmir Konut fiyat artışında dünya birincisi oluyor. Ülkeyi geçelim şehir bazında arz talebi bu boyutta etkileyecek nasıl bir değişim yaşandı ki İzmir konut fiyat artışında dünya birincisi olarak zirveye, liderliğe yerleşiyor. Oysa arz ve talep dengesini bu boyutta etkileyecek bir gelişme yok?

Diğer taraftan kimi kentlerde yüzde 300-400'lere varan kira artış oranlarını da unutmamak gerekir.

DÜNYANIN EN BÜYÜK ÜRETİCİSİYİZ

AMA FAHİŞ FİYATTA DA LİDERİZ

Yine birçok üründe olduğu gibi makarna da dünyanın en büyük üretici ülkesiyiz. Son verilere göre Türkiye, dünyanın en büyük üçüncü makarna üreticisi iken, ihracatta da ikinci sırada bulunuyor. Ancak bir paket makarnanın fiyatı 6 liraya kadar yükseldi. Dünyanın en büyük üreticisi iken o ürünü dünyanın en fahiş fiyatına satın almak zorunda kalıyorsunuz. Makarna üzerinden vermek istediğim mesaj; dünyanın en büyük üreticisi de olsanız yetmiyor aynı zamanda çok iyi işleyen bir piyasa mekanizmasına da sahip olmanız gerekiyor.

140 TL'YE PEYNİR, 12 TL'YE SÜT OLUR MU?

Bazı zincir marketlerde 1 litre sütün fiyatı 12 TL'yi buluyor. Bazı marketlerde 1 kilo peynirin fiyatı 140 TL'ye dayandı. Bir asgari ücretli ve emekli bu fiyata 140 TL'ye peynir, 12 TL'ye süt alabilir mi?

Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler, girdi maliyetlerindeki artış gibi haklı bir sebebe dayanmadan fahiş fiyat artışı yapamaz, ayrıca serbest ticareti ve piyasa dengesini bozan veya tüketicilerin mallara ulaşmasını engelleyen faaliyetlerde bulunamazlar.

DEVLETTE FEDAKARLIK ETMELİ

Halkımızın bu zor günleri atlatması için devlete hükümete de önemli sorumluluklar düşüyor. Elektrik, doğalgaz ve enerji fiyatlarındaki kontrolsüz fiyat artışlarına karşı hükümet mutlaka adımlar atmalıdır. Tüm sektörleri olumsuz etkileyen bu konularda devlet gerekirse sübvanse edecek önlemler almalıdır.

Tüm suçu özel sektöre atarak piyasaları düzeltemeyiz. Devletinde hem piyasaları denge- denetleme fonksiyonları hem de piyasa yapıcı özellikleri vardır. Dolayısıyla fiyat artışlarını tetikleyen yüksek oranda ÖTV, KDV ve vergilerler ile fahiş fiyatta Türkiye’yi dünya zirvesine taşıyacak bu uygulamaları gözden geçirmelidir.  Vatandaşımızın rahatlamasını sağlayacak ek tedbirler devreye sokulmalıdır.

Buna örnek olarak bir araç alırken devlete ödenen ÖTV oranlarını dikkate alabiliriz. Çünkü devletin uygulamalarının adil olmadığının en önemli göstergelerinden birisi de bir araç alırken yaşanmaktadır. Sosyal medyada da dönen güzel bir örnek. Bir aracın Vergisiz Bedeli: 185.381 TL ÖTV Oranı: %220 ÖTV Tutarı: 407.839 TL KDV Oranı: %18 KDV Tutarı: 106.780 TL Vergiler Toplamı: 514.619 TL Aracın Satış Fiyatı: 700.000 TL…

Tarım ve hayvancılık sektörünün en büyük girdilerinden Mazot-Gübre, ilaç, tohum, yem; inşaat sektörünün en önemli bileşenlerinden Çimento, Demir gibi birçok üründe tekel oluşurken, adeta piyasa manipüle edilmektedir. Bu sektörler de de üretim maliyetleri ile açıklanamayan fiyat artışları yaşanmaktadır.

Bunların önüne geçmek tabi ki devletin görevi ama; en önemlisi de devletin koşulların zorluğuna rağmen tüm bütçe imkanlarını kullanarak vatandaşa doğrudan yansıyan girdi maliyetleri başta olmak üzere mal-ürün ve hizmetlerde ÖTV ve KDV’lerde indirime gidilmesi veya başka seçenekleri zorlamasıdır.

DEVLETE DÜŞEN SORUMLULUKLAR

 VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Fiyat istikrarının elbette sadece devletin denetimleri ve polisiye tedbirler ile çözülecek bir konu olmadığının farkındayız.

Fiyat istikrarı piyasa kartellerinin, tekellerin, aracıların ve spekülatörlerin insafına bırakılmamalıdır.

Kooperatif yasaları, tek bir yasaya indirgenmelidir. Üreticiyi aracıların elinden kurtarıp kooperatifleştirmeye teşvik edilmeli, bu alana özendirecek yeni kararlar alınmalıdır. 

Çeşitli sektörlerde piyasa kartelleri ve tekellerin oluşmasına, bunların ortak fiyatlar belirleyerek, istedikleri fiyatları dayatmasına müsaade edilmemeli.

Piyasa koşulları ile açıklanamayan orantısız fiyat artışlarında yaptırımlar ağırlaştırılmalı bu firmalara ciro üzerinden ceza kesilmelidir.

Devlet üretici girdi ve hammadde maliyet yükünü hafifletecek adımlar atmalı. Devlet temel gıda ürünleri ve temel yaşam ürünlerinde KDV-ÖTV indirimi veya muafiyetler başta olmak üzere bazı destekler sağlamalıdır.

Sebze-meyve ve diğer gıda ürünlerinde yüzde 1 KDV’yle alınan, ürünün üzerine kârdan sonra yüzde 8 KDV konulması yerine; alındığı gibi yüzde 1 KDV ile tüketiciye satılmalıdır. Bu şekilde ürünlerde kısmi ucuzlama da olacaktır.

Gübre-Yem-Mazot-Çimento, Demir gibi ürünlerde devlet sübvansiyonlar uygulamalı.

Çiftçinin tarımdan uzaklaşmaması ve üretime teşvik edilmesi için fırsatçıların komisyoncuların ve piyasa aktörlerinin inisiyatifine terk edilmemeli. Çiftçiye ürün ve emeğinin karşılığını alabilecek teşvikler sağlanmalı.

Üretici ile son tüketici endeksinde fiyat makasına sınırlama getirilmeli. Üretici ile market fiyatları arasında uçurum olacak şekilde makasın açılmasına izin verilmemelidir. Mutlaka bir oran ve sınırlama getirilmelidir. Tarla ile market arasında dünyanın hiçbir yerinde fiyat oranlarında böylesine bir makas açıklığı yoktur.

Yüksek Faiz ve Kur yükü altında ezilen üreticinin üzerinde ki ağırlığı hafifletecek önlemler alınmalı.

Vergi sistemi değişmeli az kazanandan az, çok kazanandan daha çok vergi alınmalıdır.

Esnafa geçim standardı getirilerek aylık yıllık belirli bir kazanç miktarı belirlenerek bunun üzerinden vergi alınmalı.  

EN ÖNCELİKLİ MESELE

ENFLASYONLA MÜCADELE OLMALI

Kontrolsüz bir şekilde hızla artan fiyatlara önlem alınmazsa bunun yansıması çok büyük olacaktır. Bu nedenle hükümetin bu konu üzerine derin bir şekilde düşünmesi ve çareler üretmesi gerekiyor. Yüksek enflasyonla mücadele en öncelikli mesele olarak masaya yatırılmalıdır. Sadece özel sektör bazlı değil, devletin kendisi de yüksek enflasyonu tetikleyecek kararlara dur demeli; başta enerji maliyetleri ve girdi fiyat artışlarını kontrol altına alacak mekanizmalar geliştirmelidir.

Türkiye dünya ölçeğinde büyüme rakamları yakalamış olmasına rağmen bu büyümeden orta ve dar gelirlilerin yeterli pay alamıyor.  Gelir dağılımı adaletsizliğinde sürekli açılan makasın daraltılmasına yönelik ek tedbirler alınmalıdır.

Türkiye çok büyük olaylarla baş etmek zorunda kalırken, halkımız bu fırsatçıların eline teslim edilerek mevcut kazanımlar kaybedilmemelidir. Bu öfkelerin hangi adrese yöneleceği bilinmeli ona göre hareket edilmelidir. Unutulmamalı ki en etkili muhalefet partisi: Ekonomi ve Pahalılıktır…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum