içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Acı Reçete

Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerin hayat standartlarını yakalama arzusunun gerçekleşebilmesi için, öncelikle ekonomik gelişmenin nimetleri, toplumsal sınıflar ve bireyler arasında âdil paylaşılmalıdır. Bunun içinde ‘Hakça Düzen’ kurulması gerekir. Bir ülkede paylaşımın ne kadar âdil olduğunu ortaya koyan en önemli göstergeler; gelir dağılımı ve yoksulluk verileridir.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızlı ekonomik büyümeye karşın, gelir dağılımının giderek bozulması ve yoksulluğun artması, gelir eşitsizliğinin önemli bir iktisadi ve sosyal sorun olarak görülmesine yol açmıştır. Sosyal devlet anlayışının yaygınlaşması ile toplumun en alt tabakasını oluşturan yoksul ve dar gelirli vatandaşların asgari düzeyde de olsa büyümenin nimetlerinden yararlanmasına yönelik sosyal politikalar gündeme gelmelidir. Sosyal devlet anlayışı, bir yandan kalkınmanın sağlanmasını, diğer yandan kalkınmanın nimetlerinden bütün yurttaşların âdil bir şekilde yararlanmalarını amaç edinmelidir.

Ancak küresel ve finansal krizlerle birlikte dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda artan oranda denge; sabit ücretli, emekli, emekçi, asgari ücretli gibi dar gelirlilerin aleyhine işlemektedir. Bu kesimler son yıllarda Kapitalizmin en vahşi yüzünü görmektedir. Hatta kapitalizmin çıldırma anını yaşıyoruz dersek yeridir. Lenin, “Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizmdir” der. Kapitalizm olgusunun dünyanın önemli bir kısmında olduğu gibi ülkemizde de toplumun hayatını nasıl acımasızca çaldığını, yok ettiğini bugün ülkemizde de en ağır şekilde yaşıyoruz.

Tabi ki konumuz bir düzen ve sistem tartışması değil. Ancak yaşadığımız olgularında sistemden tamamen bağımsız olduğunu düşünemeyiz.

Burada her ne kadar emeklilerin son yıllarda ekonomik olarak içine girdiği ve trajik bir hal alan durumundan bahsediyor olsakta; aslında görüşlerim tüm emekçi ve emekli kısacası orta direk derecesine ulaşmanın bile hayal olduğu sınıfların haklarına ilişkindir.

ENFLASYON CANAVARINA KURBAN

VERİLEN SOSYAL SINIFLAR

Ocak ve Mayıs aylarında yıllık enflasyon tahminini yüzde 22,3 olarak açıklayan Merkez Bankası, son olarak 2023 enflasyonunun yüzde 58 olacağını açıkladı. Enflasyon tahmininin yukarı yönlü yüzde 58’e yükseltmesiyle emekliler yine enflasyon altında ezilmeye mahkum edilmiş oldu. Alt gelir grubu enflasyon canavarına kurban verilen, canavarın ağzında can çekişen, yaşarken ölüme mahkum edilen sınıftır. Bir türlü durdurulamayan enflasyona ezdirilen en büyük kesim emekli sınıfıdır.

KÖK MAAŞ MAHKUMLARI

Ancak yıl sonunda gerçek enflasyonun yüzde 58’den çok çok daha fazla olacağını düşünüyorum. Bu durumda toplumun tüm kesimleri gibi emekliler de büyük zarar görecek. Çünkü Kök maaşı, yüzde 25 artışla 7.500 Türk lirasının altında kalan emekliler zam alamamış oldu. Şu durumda yüzde 25 zamma mahkum edilen emekliler ay sonunu getiremezken, yıl sonunu nasıl getirecekler?

Çünkü döviz kurunun yükselmesi iğneden ipliğe zam dalgasına neden oldu. Bir tarafdan ÖTV ve KDV artıyor. Diğer taraftan yeni harçlar, ek vergiler ve yeni zamlar geliyor.

GELİR ADALETSİZLİĞİNDE

MAKASIN AÇILMA SÜRECİ

Türkiye, OECD’de gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4.'üncü ülke. En yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2022'de bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48'e çıktı. En üstteki %10’luk kesim toplam servetin %67’sine sahip.

 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu verilerine göre Türkiye’de yıllık gelir açısından en üstteki %10’luk kesim, en aşağıda yer alan %50’lik kesimden 23 kat fazla kazanıyor.

Aslında asıl sorun hükümetin gelir adaletsizliğinde makası daraltmak yerine makasın açılmasına yönelik birtakım kararlar alması, gelir eşitsizliğinin oluşmasına ve büyümesine katkı sağladı. Emeklilere en büyük darbe, emekli aylıklarının hesaplanmasında esas alınan oranı değiştirmek oldu. Örneğin 2008 yılında çıkarılan; 25 yıl çalıştıktan sonra emekli olan bir emeklinin aylık bağlama oranı yüzde 65'ten yüzde 50'ye düşürüldü. 2008 yılında yapılan değişiklikle büyüme hızının tamamı yerine yüzde 30'u esas alınmaya başlandı. Böylece, güncelleştirilmiş kazanç miktarı düşürüldüğü için bağlanan aylıklar da düşürülmüş oldu. Bu yapılan düzenlemeler hem emeklilere daha düşük oranda emekli aylığı bağlanmasına yol açtı, hem de emeklilerin artan refahtan pay almalarının önüne geçti. Bu sosyal dengenin bozulmasına neden olan hatalı kararlardan birisiydi. 

AK Parti iktidara geldiğinde en düşük SSK ve Bağ-Kur emekli maaşı asgari ücretin üzerindeydi. Bugün Asgari ücret 11.402 lira, en düşük emekli maaşı ise 7.500 TL. Bu olumsuzluklara rağmen mevcut ekonomi yönetimi, dar gelirlileri olumsuz etkileyecek bir vergi düzenlemesi daha gerçekleştirdi. Dar gelirlilerin önemli bir kısmı emeklilerimizden oluşuyor. Oysa en alt gelir grubu diliminde yer alan emeklinin "refah” payını yükseltmek; gelir adaletsizliğinde makasın daraltılmasını sağlamak açısından daha adil olmaz mıydı?

Ekonomi yönetiminin tek ve öncelikli görevi sadece makro ekonomik politikalar mı?

Sosyal ve ekonomik dengenin yıldan yıla dar gelirlinin aleyhine büyümesine; adaletsiz gelir dağılımı, vergi sistemi gibi mikro ekonomik politikalar ekonomi yönetiminin dolayısıyla hükümetin gündeminde neden yeterli derecede yer almıyor?

AZ KAZANANDAN AZ,

ÇOK KAZANANDAN ÇOK ALINMALI

Bu sistem altında ezilen sosyal sınıfların her zaman tercihi AK Parti iken, aynı zamanda da en ağır yükü üstlenen ve en çok ezilende bu sınıflardır. Eğer ki AK Parti bir tercihte bulundu ve ezilenlerin değil; sermayenin korumacılığını, temsilciliğini yapmaya karar verdi ise bunu da açıklasın. Aksi ise ona göre adımlar atılmasını beklemek zincirin son halkalarında yer alan ve ölüm kalım savaşı veren tüm sosyal kesimlerin hakkıdır.  

Dünya da yaşanan ve ülkemizi de derinden etkileyen krizin tüm faturası en alt gelir gruplarına kesilmemeli, krizin yükü adil paylaşılmalıdır. Az kazanandan az, çok kazanandan çok alınmalı. Alt gelir gruplarının alım gücü sürekli düşerken; Holdingler karlarına kar katmakta, Kur korumalı mevduat ile servetlerine servet katmaktadır. Üstelik devlet KKM'tan vergi dahi almamaktadır. Bu  devlet eliyle fakirden alınan paraların, zenginlere transfer edilmesi demektir.

ZENGİNDEN ALIP FAKİRE VEREN DEĞİL,

FAKİRDEN ALIP ZENGİNE VEREN SİSTEM

Bugün uygulanan ekonomi politikaları zenginden alıp fakire vermek değil, fakirden alıp zengine veren sisteme dönüşmüş durumdadır. Krizin bütün yükü dar gelirliye yüklenirken, mevduat sahipleri adeta ödüllendirilmiş ek vergi dahi getirmekten kaçınılmıştır. En kolay yol seçilerek krizin faturası dar gelirliye kesilmemelidir.

TÜRK-İŞ, 2023 Temmuz ayında 4 kişilik aile için açlık sınırını 11 bin 658 TL, yoksulluk sınırını 37 bin 974 TL olarak hesapladı. Bu rakamlara göre emeklilerin yüzde 80’ni açlık sınırının altında bir aylığa mahkum edildi. Açlığa mahkum edecekseniz o zaman asın bu emeklileri.

Ortaya koyduğumuz düşünceler sadece emekli üzerinden okunamaz. Bunu son yıllarda dar gelirli aleyhine bozulan dengenin ve sosyal sistemin bozulması olarak okuyun. Elbette bu dengenin yüzde yüz değişmesini beklemiyoruz. Ancak, makul ve "Adil Bir Düzen" beklemek bu devletin yurttaşları olarak bizim hakkımızdır.

Açıkçası Sayın Cumhurbaşkanımızın dar gelirli aleyhine bozulan bu dengenin düzeltilmesi konusunda yeni ve memnun edici adımlar atmasını bekliyoruz.

Herşeye rağmen umut içinde olmaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum