içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Gölge Etmeyin Yeter

Atatürk ve yol arkadaşlarının Kuvayı Milliye heyecanı ve Müdafaa-i Hukuk ruhuyla başlattığı milli kurtuluş mücadelesinin başarı sırrı, Gazi’nin şu sözlerinde araştırılmalı; “Hatt-ı Müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”

Tarihe mâl olmuş bu mottonun en büyük gücü milletimizi Orta Anadolu’da küçücük bir devlete razı edip, diğer vatan topraklarının Batılı emperyalistler tarafından işgaline mani olmasındadır. Şayet her cephede topyekün bir istiklal mücadelesi verilmeseydi, bugün Bodrum ya Yunanistan’ın ya da İtalya’nın toprağı olurdu. Biz kim olurduk, ne olurduk artık siz düşünün.

Ulusal savunma stratejilerinde topyekün ve bütüncül bir mücadele ne kadar önemli ise, Bodrum yerelinde de topyekün yeniden yapılanma mücadelesi vermedikçe Yarımada’da hiçbir sorunu kalıcı olarak çözemeyiz.
Şimdi bu tespiti bir kenara koyalım. Ne demek istediğimi izah edeyim;
Bugün Bodrum Yarımadası’nın eski kültürel, özgün ve yerel değerlerini, doğasını, geleneksel mimarisini koruyarak yani koruma-kullanma dengesini gözeterek taşıma kapasitelerini aşmadan geliştiğini kim söyleyebilir? Söyleyemiyorsak şayet her şeyi, geçmişimizi ve geleceğimizi berbat etmişiz demektir. Değerlerimiz, ilişkilerimiz, her şeyimiz ama her şeyimiz aşındı. Bodrum şu anda doğasıyla, insanıyla, kültürüyle girdiği yozlaşma savaşından ağır, belki de onarılamaz yaralar almış bir yorgun savaşçı gibi. Bodrum’u elbirliği ile üç kuruşluk rant uğruna kurban verdik, tarumar ettik.
Bu saatten sonra ne yapılabilir? Artık “zararın neresinden dönülse kârdır” demeye bile dilim varmıyor. Ama çıkmadık canda umut vardır, zaten kaybedecek bir şeyimiz kalmadı diyerek Yarımada’nın ufuklarına doğru son bir hamle yapalım istiyorum. Peki nasıl yapalım?
Yöntem ve yol haritasına önceki yazılarımda değinmiştim. Şimdi ise evvela amacımızı belirlemeliyiz. Kalan değerlerimizi korumak için biraz da selden kütük kurtarma niyetiyle AMAÇ üzerine odaklanalım.
Yeni bir yaklaşım, yeni bir açılım, yeniden yapılanma ve topyekün silkiniş için amacımız ne olmalı? Zira amacı olmayan hiçbir proje ve eylem asla başarılı olamaz.
Herkesin buluşması elzem olan ortak paydamız ve ortak hedefimiz; Bodrum’u “ MARKA ŞEHİR” yapmaktır. Bugün Bodrum Yarımadası’nın Kızılelma’sı MARKA BODRUM’dur.
O halde öncelikle tüm dünyada markalaşmış şehirlerin serencamını iyi analiz etmek ve uygulanabilir-makul çıkarımlarla işi raporlamak ilk ödevimiz olmalı.
“Marka Şehir” olmanın üç aşağı beş yukarı vazgeçilmez ön koşulları var. Biraz da bunlara kafa yoralım. Dinlenmiş kafalarımızı Bodrum için yormamıza gerek yok diyenlere de bir çift sözüm var; “yakamozlar eşliğinde, mehtabın gölgesinde Bodrum’un tadını tepe tepe çıkarmaya devam edin, lakin “GÖLGE ETMEYİN, BAŞKA İHSAN İSTEMEYİZ”
Bodrum’un öncelikle hiçbir şart altında gevşetilmeyecek, bozulmayacak, birebir uygulanacak “Bodrum yerel anayasası” niteliğinde bir şehircilik politikası oluşturması artık kaçınılmazdır.
Japonya Tohoku Üniversitesi Profesörü Shinji’nin “ancak 1000 yılda bir görülebilecek bir şiddete sahip” ifadeleriyle anlattığı son deprem felaketinden de alacağımız büyük ders ışığında hazırlanacak Yarımada şehircilik politikası Bodrum’u marka şehir yapmanın ilk adımı veya önsözü olacaktır. Bunun için hiç şüphesiz yasal düzenleme de gerekecek. 14 Mayıs seçimlerinden sonra oluşacak Ankara Hükümeti ile kuracağı sağlıklı, sağlam, kalıcı ve ısrarlı ilişkilere yerel yöneticilerimizin çok ama çok ihtiyacı olacak. Bırakalım kayıkçı kavgasını siyasetçiler yapadursun, biz Bodrum için birlik olalım.
Şunu bilelim ki ideolojik yargılarla ve siyasi ayrıştırmalarla Bodrum yönetilemez.
Her şeye rağmen, hala Bodrum’u MARKA ŞEHİR yapma şansımız var. Söz sizde, karar sizin; yeniden topyekün yapılanma veya hiçbir şey. Karar sizin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum