içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Tarafız Ve Taraf Olmalıyız

Bir süre önce YPG'nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Kobani  gazetecilere, Trump'ın çekilme kararının ardından Amerikalı yetkililerle güvenli bölge üzerine yaptıkları görüşmelerini şöyle anlatmıştı: "Biz de SDG olarak kendi önerimizi ABD'ye sunduk. Önerimiz çok makuldü. 30 km olmaz, 5 kilometre olabilir dedik. Buradaki YPG güçlerini çekebiliriz, yerlerine yerel güçleri koyarız. 5 kilometre içindeki ağır silahları da çekebiliriz. Buna karşılık Türkiye de saldırmayacağına dair taahhütte bulunsun. Bu alanda uluslararası güçler de olsun. Uluslararası güç içinde Türkiye'nin olmasını kabul etmedik. Tarafsız bir güç olmalı, Türkiye taraftır." demişti. Benzer bir öneri, 2014'te PYD lideri Salih Müslim'den de gelmişti:"BM'nin oluşturacağı güvenli bölgeye her zaman saygılıyız. Ama sadece Türk tarafından gelirse kabul etmeyiz." Bu açıklama yıllar öncesine ait olmasına rağmen hala bu durumda bir değişiklik görememekteyiz. Ve bu konuyla ilgili olarak da ABD’nin yeni bir açıklaması bulunmakta.

ABD'nin bu son açıklaması gündemi sarsacak boyutta. Şöyle ki; Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Washington yönetimi, Suriye ordusunun, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu DSG’nin hâkimiyetinde olan bölgelere girmesine müsaade etmeyeceğini söylemişti. Jeffrey’nin, “uluslararası destek güçlerinin Suriye’nin kuzeyine girmeye çalıştıkları sırada onlara engel olduk. Bu girişimleri engellemek için gereken bütün adımları attık ve atmaya da devam edeceğiz” şeklindeki sözleri dikkat çekmişti. Türkiye ile ABD arasında Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan güvenli bölge konuşulurken, ABD Özel Temsilcisi Jeffrey’nin “engel olduk” şeklindeki ifadeleri dikkatlerden kaçmadı.

Kuzey bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rudaw’ın haberine göre, ABD medyasına konuşan Jeffrey, Suriye devlet başkanı Esad ordusunun Suriye’nin kuzeyine girmesine engel olacaklarını ifade ederek, “Esad’a bağlı güçler ya da uluslararası destek güçlerinin Suriye’nin kuzeyine girmeye çalıştıkları sırada onlara engel olduk. Bu girişimleri engellemek için gereken bütün adımları attık ve atmaya da devam edeceğiz” dedi.

Suriye genelinde ateşkesin sağlanmasını öngören BM Güvenlik Konseyi'nin 2.254 sayılı Kararı'na saygı duyacaklarını yenileyen ABD Temsilcisi Jeffrey, Suriye ordusu da dahil ülkede bulunun diğer bütün güçler, başka güçlerin hakimiyetinde olan bölgelerde hakimiyet sağlama girişimlerinden vazgeçmeleri gerektiğini söylemişti. Oysa ki, Türkiye PKK’nın kuzey Suriye’de kontrol altında tuttuğu alanı genişletmesi ve özellikle Türkiye-Suriye sınırına yakın bölgelerde artan IŞİD saldırılarını ve dolayısıyla ,sınır güvenliğini sağlamak ve Suriye’deki konumunu güçlendirmek maksadıyla kara kuvvetlerini o bölgede aktif hale getirmişti. Aynı global çıkar çalışmasının göbeğinde olan Afganistan’da da olduğu gibi, her bir ülkenin farklı amaçları var. Nedir Suriye’yi bu kadar önemli yapan? Dünya güçleri, Türkiye dahil, Suriye’den ne istiyor? En temel soruyla başlayalım: Suriye’yi bu kadar önemli yapan nedir?Suriye’de ne çıkarı olduğu, ülkeye göre değişmekte. Ama herkesin ilgilendiği bazı önemli konular var. Sovyetler Birliği’nin Tartus’ta bir üssü olduğunu biliyoruz. Bu onlara, güvenliklerini ilgilendiren jeo-politik konum nedeniyle,  Doğu Akdeniz’de tutunacakları bir yer sağlamıştı. Karadeniz’den gelen deniz trafiği Boğazlardan ve Doğu Akdeniz’den geçmek zorunda. Güneyde Süveyş Kanalı Türk Boğazları gibi önemli bir nokta. Dolayısıyla, Tartus’taki üssün Ruslar için ayrı bir stratejik önemi var. Ancak, bölgeye tek ilgi gösteren Ruslar değil. Çin bile dahil oldu, çünkü Tek Kuşak-Tek Yol projesinin önemli terminallerinden birinin de Suriye’de olması planlıyorlar. Suriye’yi kimin ve nasıl yönettiği, doğusundaki petrol üreten ülkelerin güvenliğini de yakından ilgilendiriyor. Sonra, İran’ın bölgedeki mevcudiyetinin güçlenmesi kimse tarafından hoş karşılanmıyor. Suriye; ABD, Avrupa ülkeleri de dahil hatta Rusya için İran’ın Akdeniz’e ulaşmasına karşı bir bariyer görevi yapıyor. Ayrıca, zamanla ortaya diğer bazı önemli etkenler de çıktı. Örneğin, Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulunması Suriye’nin önemini artırdı. ABD’nin bölgedeki petrol ve doğalgazın üretimi ve sevkiyatını güvene almak gibi daha derin bir çıkarı da var. Konu ABD’nin enerji bağımlılığıyla ilgili değil; ABD fosil yakıtlarda zaten net ihracatçı konumunda. Ama ABD’nin ekonomi ve güvenlik üzerine bina ettiği çıkarları Avrupa’yla, Japonya, Kore hatta Çin başta olmak üzere Asya Pasifik bölgesinden oluşan bir küresel sistemle bütünleşmiştir. Bu ülkeler ise büyük oranda Ortadoğu’nun petrol ve gazına bağımlı olduklarından, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in güvenliği önem kazanmaktadır ki, Suriye bu resmin önemli bir parçasıdır. Türkiye de bu durumda çıkarlarını ulusal güvenlik çerçevesine yerleştirmiş durumda. Yani taraftır ve taraf olmalıdır. Türkiye’nin siyasi tercihleri ve taraf olma durumu, kimin iktidarda olduğuna göre değişebiliyor. Önceki hükümetler,  ihtilaflardan uzak duruyorken, bugünkü hükümet Türkiye’yi bu ihtilafların bir tarafı haline getirmiştir. Arap Baharı’nın da  patlak vermesi bu duruma etkendir. Türk hükümeti Ayrıca kendi sınırları boyunca YPG/PYD’nin hakim olduğu otonom bir Kürt bölgesi oluşturulması fikrine karşı çıktı. Bu tutum, Türkiye’nin Suriye’deki iç çatışmalara giderek daha fazla karışmasıyla sonuçlandı. Türkiye, Suriye'de "güvenli bölge" oluşturulması fikrini 2012'den beri gündeme getiriyor. ABD'de bu yılın başına kadar karşılık bulmayan fikir, Trump yönetiminin Suriye'den çekilme kararından sonra daha ciddi şekilde ele alınmaktadır. Ancak iki ülkenin "güvenli bölge"den beklentileri ve hedefleri çok farklı. Bu nedenle henüz uzlaşmaya varılamadı.Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400'lerin teslimatı başladığında, Washington, bir süredir konuşulan olası yaptırımlarla ilgili açıklama yapmamıştı. S-400’ler Suriye'nin kuzeyinde "güvenli bölge"yi yeniden gündeme getirdi. Ankara, Suriye'deki savaşın başından bu yana hem sığınmacıların yerleştirilmesi hem de "PKK'nın Suriye kolu" olarak kabul ettiği YPG ile arasında bir tampon bölge olması ve sınırlarını korumak için, güvenli bölge talep etmektedir. Ancak bu talepleri, bugüne kadar karşılık bulmadı. Türkiye, Suriye'de iç savaş başladığından bu yana hem desteklediği silahlı muhalif gruplar hem de sınırına gelen sığınmacılar için "güvenli bölge" talep ediyor. Bu talep ilk kez dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay tarafından Mart 2012'de resmi olarak dile getirildi. Atalay'dan bir gün sonra, o dönem Başbakan olan Erdoğan da "Tampon bölge ya da güvenli bölge kurulması önerilerini değerlendiriyoruz" demişti. YPG'nin Temmuz 2012'de bayraklarını Suriye'nin Türkiye sınırında bulunan bazı yerleşim yerlerine çekmesi, haklı olarak, Ankara'nın "güvenli bölge" talebi yeni bir boyut kazanmıştı. 24 Temmuz 2015'te, ABD ve Türkiye, İncirlik Üssü'nün açılması karşılığında "güvenli bölge" oluşturulması için uzlaşmaya vardı. Ancak bir mutabakat imzalanmadı. Varılan uzlaşıda, YPG'nin olduğu bölgeler dışarıda bırakılarak, o dönem IŞİD'in elinde olan sınır bölgelerinde "güvenli bölge"oluşturulması ve bu bölgede "gerekli görüldüğünde" ABD öncülüğündeki IŞİD'le mücadele koalisyonu uçaklarının havadan güvenliği sağlayabileceği belirtildi. Kasım 2015'te, G20 Zirvesi'ne katılmak üzere Antalya'ya gelen dönemin ABD Başkanı Barack Obama, basın toplantısında "güvenli bölge" çağrıları için "Birçok planlama, konuşma ve çalışmadan sonra, bu tür adımların amaca zarar verici olacağına karar kılınıyor. Çünkü DAEŞ'in uçakları yok, saldırılar sahadan geliyor. Gerçek bir güvenli bölge, saha operasyonu gerektiriyor" diyerek "güvenli bölgenin verimli olmayacağına karar verildiğini" duyurdu. 2016 yazında Ankara, İncirlik'in açılması karşılığında güvenli bölge oluşturulmasında uzlaşılan ancak oluşturulmayan bölgeye bir askeri operasyon düzenledi. 24 Ağustos 2016'da, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Ankara'ya yaptığı ziyaretle aynı gün başlayan "Fırat Kalkanı" operasyonunun gerekçesi "sınır güvenliğini korumak" olarak açıklandı. ABD Başkanı Donald Trump, 19 Aralık 2018'de, IŞİD'in Suriye'de yenildiğini ve artık ABD askerlerinin ülkeden çekileceğini duyurdu. O dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine Fırat'ın doğusuna yönelik bir operasyon hazırlığında olduklarını, kısa bir süre içinde YPG'ye yönelik harekâtın başlayacağını dile getiriyordu. Erdoğan, Trump'ın çekilme kararını açıklamasının ardından 21 Aralık'ta yaptığı ilk konuşmada "Önümüzdeki aylarda Suriye sahasında hem PKK, YPG unsurlarını hem de DEAŞ kalıntılarını temizlemeye yönelik harekât tarzı izleyeceğiz, bu böyle bilinsin" demişti. Ancak Ankara'dan, ABD'nin çekilmesi sonrası YPG'ye yönelik planların sürdürüleceğine dair sinyaller gelmeye devam edince, Trump'tan "güvenli bölge" çıkışı geldi. Bu, Ankara'nın talep ettiği bir "güvenli bölge" değildi; YPG'yi korumaya yönelikti. Trump önce 13 Ocak'ta bir tweet atarak "Türkiye'nin Suriye'de Kürtleri vurması durumunda, Türkiye'yi ekonomik yıkıma uğratacaklarını" ve bölgede 32 kilometrelik bir güvenli bölge oluşturacaklarını" duyurdu. Ertesi günü Erdoğan ve Trump, bir telefon görüşmesi yaptı. İki lider "güvenli bölge"yi Ankara'nın da istediği şekilde oluşturmak üzere masaya yatırdılar. Telefon konuşması sonrası Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Ankara "terörden arındırılmış" bir güvenli bölge istiyordu. Washington ise yine Türk ordusu ile YPG arasında sıcak çatışmayı engelleyecek bir "tampon bölge"den bahsediyordu. Trump, 20 mil (32 km) ifadesini, telefon görüşmesi sonrası 14 Ocak'ta attığı tweet'te bir kez daha ifade etti. İngiliz Times gazetesi de 16 Ocak'ta Pompeo'nun, güvenli bölgeyle ilgili detayların hâlâ görüşüldüğünü ancak amacın "Kürtleri Türk saldırısından korumak, Türkiye'ye de Kürt militanlardan kaynaklanabilecek tehditlere karşı güvenlik garantisi vermek olduğunu" söylediğini yazdı: Ocak ayı sonunda YPG'nin siyasi kanadı PYD'den İlham Ehmed Washington'a gitti. ABD basını, Trump'ın Ehmed'le ayaküstü sohbetinde "Kürtler için güvenli bölge kuracağız" dediğini yazdı. Aynı günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Güvenli bölge için sözlerin tutulmaması durumunda biz oluştururuz. Sahadaki fiili kontrolün de bizde olması gerekiyor. Bunun dışındaki çözüm tekliflerine kapalı olduğumuzu beyan ediyoruz. Bedeli olacaksa onu da ödemeye hazırız" demişti. Ve, ABD’nin son açıklaması da bizi oyalamaya çalıştığının bir göstergesi. Ancak, bedeli ne olursa olsun ödemeye hazır olduğumuzu unutmamalıdırlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum