içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Farkındalık mı Kazanıyoruz, Örnek mi Gösteriyoruz

5 Aralık 2019. 1934 yılında kadınlara verilen Seçme ve Seçilme Hakkının yıldönümü.1934 yılında dünya genelinde pek çok ülkede böyle bir haktan söz edilemezken yeni kurulan sadece 11 yaşındaki bir ülkede çok büyük bir adım atıldı. Tabii ki öncesinde kadına ve çocuklara verilen eğitim başta olmak üzere diğer haklar, soyadı olmayan, mirastan hak alamayan, meslek sahibi olamayan, ancak dört hemcinsini bir araya getirdiğinde varlık gösterebilen kadın için muazzam büyüklükte bir adımdı.

4 Aralık 2019 da bir kadının cinayeti davası sonuçlandı. Sonuçlar tabii ki tartışılır ama ölen gencecik kadının kötülendiği, suçlandığı bir durumda cinayet nedeniyle birisinin ceza alması bile artık sevineceğimiz bir duruma döndü. Şule Çet’in katilleri olduğu düşünülen kişiler kanunlar tarafından görüldü ve ceza almaları sağlandı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin seksen beşinci yıldönümün olduğu bir tarihte, halen kadınlar varlıklarını kabul ettirme, hayatta kalmak, yaşama karışma derdindeler. Bitmiyor bitemiyor. Bizler Şule Çet’in davasından çıkan kararı konuşurken bir başka noktada bir başka kadının cinayete kurban gittiğini duyduk. Onun haberi hazırlanırken de bir başka kadının ölüm haberini izlemeyi yeni bitirmiştik. Her yerde her an bir cinayet bir alıkoyma mevcut.

Yetkililerin artık bunu toplumsal bir sorun olarak değerlendirme vakti gelmiştir hatta hızlıca da geçmektedir. Her kadın ölmeden önce mesajlar vermekte, ölümün ayak seslerini bizlere de duyurmaya çalışmaktadır. Çünkü Öldüren her erkek de öldürmeye meyilli olduğunu bu kadına hissettirmektedir. Nasıl mı? Öldürülen diğer kadınları örnek göstererek. Ölen kadınların mesajlarında yok muydu? “Ayrılmak istediğim eşim bana sonumun Emine bulut gibi olacağını söyledi” sözleri. Bizler göremedik.

Her gün haberlerde internette, sosyal medyada cinayet haberlerini farkındalık kazanmalıyız, sesimizi duyurmalıyız diyerek izledik paylaştık. Ancak bugün artık görüyoruz ki bu durum birilerini engellemedi tam tersine kışkırttı.

Bizim normal ruh halimizle, normal yaşantımızla ah vah ettiğimiz, “kadına şiddete hayır” diye bağırdığımız haberler ruh sağlığı bozulmuş erkeklerin elinde, ayrılmak isteyen, herhangi bir isteğine hayır diyen eşlerine, sevgililerine, kendisine hayır diyen bir kadına karşı örnek göstermeyle sonuçlandı. Şiddet uygulayan erkek “ayrılırsan senin de sonun Emine gibi, Ceren gibi Şule gibi olur” diyerek zulmü devam ettirdi. Biz farkındalık kazanırken, kadına karşı şiddete karşı tek ses olurken bilmediğimiz bir dört duvar arasında bir kadına baskı olarak döndü bu haberler. Erkeklere de kadına istediğini yaptırmak için öldürebilirsin mesajı verdi.

Tüm dünya tüm ülke tek ses tek yürek olarak kadına yönelik şiddete dur demeliyiz. Artık bu sorunun psikiyatristler, sosyologlar, psikologlar, eğitimciler, ekonomistler, hukukçular, doktorlar, gazeteciler ve insan hayatına dokunan tüm meslek gruplarının temsilcileriyle, devlet eliyle devlet politikası haline gelmelidir. Haberlerin veriliş şekli mutlaka özendirici, örnek teşkil edici boyuttan uzak tutulmalıdır. Toplum olarak ruh sağlığımızın yitip gittiği, daha çok şiddete meyilli olduğumuz bu günlerde haberlerin nasıl verildiği çok önemlidir. Bu haberleri sağlıklı sayılabilecek ruhsal yapıya sahip insanların izlediği kadar, pek çok şiddete meyilli,akıl sağlığı olmayan insanın da izlediği unutulmamalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum