içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Sessiz İstifa

Bizim kuşak ile bu günkü genç kuşaklar arasında ciddi farklar var. Bakıyoruz da bu Z kuşağı hemen hepsi zeki çocuklar, cin gibiler, kafaları müthiş çalışıyor. E, normal tabii ne de olsa dijital çağın çocukları. Bizim gibi televizyonu bile liseye başladığında görenlerden değiller. Şimdilerde dünyaya yeni bir kavram hediye ettiler; sessiz istifa! Newyork'ta yaşayan 24 yaşındaki bir gencin paylaştığı 'quiet quitting' kavramı, dünyada tartışma yarattı. Türkçede 'sessiz bırakma/sessiz istifa' karşılığını bulan terim, çoğu kişinin zaman zaman iş yerinde yaşadığı durumu tanımlamak için eksik bir boşluğu doldurmuş gibi gözüküyor. Peki, nedir bu sessiz istifa? Önce ne olduğunu anlamaya çalıştık. Anlayınca çok şaşırdık ve düşünce sistematiğinde kuşaklar arasındaki derin farkları ortaya koyan bir kavram olduğunu gördük. Tabii her ne kadar sözkonusu kavram tüm dünyada işlevsellik kazanıyor olsa da ülkelerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarına göre alanlar genişleyip daralabiliyor. Bu kavramın iş hayatında kısa sürede bu denli ivme kazanışı ise tüm dünyada değişen ekonomik dengeler ve kariyerlerinin gidişatı için yeni düzene ayak uydurmaya çalışan insanlar nedeniyle oldu. Yaşanan bu değişim ve dönüşüm rüzgârı elbette beklenmedikti, yalnızca çağa ayak uydurmak için atılmış adımlar değil de mecburiyetten bu yeni düzeni benimsemek zorunda kalmışlardı. Bir önemli nokta da sözkonusu sessiz istifanın daha çok akranlarına göre eğitim düzeyi daha yüksek olan gençlerde rağbet gördüğüdür. Diğer bir önemli nokta da sessiz istifanın hayata geçirilişinin kamu sektöründen ziyade özel sektör içinde karşılık bulmasıdır. Peki, nedir bu sessiz istifa? Günümüzde iş hayatı aslında tam bir mücadele alanı. Genç insanlar kariyer basamaklarını tırmanmaya çalışırken yoğun bir gayret sarf ediyorlar. Ancak öyle bir an geliyor ki bu çabaları yetersiz kalıyor, emeklerinin karşılığını alamadıkları ve boşa kürek çektikleri duygusuna kapılıyorlar. İşte sessiz istifa da tam bu noktada devreye giriyor. Sessiz istifa, kişinin artık hayatının merkezine kariyerini almaması ve harcadığı çabanın zaten kıymet görmeyeceğini düşünerek yalnızca “sorumluluklarını yerine getirecek kadar” çalışması anlamına geliyor. Yani işinden umudunu kesen kişi, eskiden olduğu gibi kendini heder edecesine çalışmak istemiyor; görevlerini yerine getiriyor ancak işine dört elle sarıldığını gösterecek herhangi bir harekette bulunmuyor. Resmi olarak bir istifa dilekçesi sunmasa da bir şekilde işiyle bağını koparıyor ve ilave bir iş yapmayarak, ortak etkinliklere katılmayarak ya da bulunduğu konumun ötesine gitmeyerek hem işini, hem çalışma arkadaşlarını, hem de patronunu sessizce boykot ediyor. Tam anlamıyla bir istifa olmasa da mesajı almayı bilen kişiler için bunun önemli bir protesto olduğu ifade edilebilir. Lakin bildiğimiz türden “iş yapıyor görünerek değil” de gerçekten işini yapıyor ama sadece o kadar, bir santim fazlası yok. Bu durum kesinlikle bir “iş yavaşlatma eylemi değil.” İşini zamanında yapıyor ama kendi yaratıcılığından bir şey katmıyor, kendi yaratıcılığından ortaya yeni bir şey koymuyor. Sadece işinin gerektiği kadarını yapıyor ve mesai süresi dolduğunda da çekip gidiyor. Sessiz istifanın belirtileri olarak da; toplantılara katılmamak ya da isteksiz katılmak, geç gelmek veya işten erken ayrılmak, verimlilikte azalma, ekip projelerine daha az katkı, tutku veya coşku eksikliği, fazla sakinlik ve motivasyonsuluk, işveren ile veya ekip arkadaşlarıyla olan anormal kopukluk olarak tanımlanıyor. Bu koşullardaki genç bir çalışanda da bezginlik, bıkkınlık ve motivasyon eksikliği ile birlikte bir aidiyet duygusunun da olmadığı görülüyor. Özellikle aidiyet duygusu bir bireyin bulunduğu kuruma sağlayacağı fayda açısından olmazsa olmaz bir koşuldur. Ancak aidiyet duygusu kendi kendine oluşmaz. Kurumun verdiği imkân ve çalışma koşullarının bireyi tatmin etmesi bu duygunun oluşmasında önemli etkendir. Bizim kuşak daha çok görev ve sorumluluk duygusu ile hareket etmeye alışmıştı. Lakin sonraki kuşaklar daha ziyade de Z kuşağı yaptığı her işte bir anlam arayışı içine giriyor ve anında sorguluyor. Kendisine ne getireceğinin hesabını yapıyor. Sessiz istifa ile de iş yaşamının kendilerine getirdiği tükenmişlikten kurtuluyorlar. Kariyerlerini ileri seviyeye taşımak için tercih ettikleri şirketlerde umduklarını bulamamak, sahip olmaları gerekenden daha fazla sorumluluğun üzerlerine yüklenmeye çalışılması, düşük maaş karşılığında yüksek performans beklentisi ve uzun çalışma saatleri kişilerin çalıştıkları işleri kendilerininmiş gibi benimsemesinin önüne geçiyor. Bizim kuşakta özellikle de kamuda bazı mesleklerde sicil notunuzun önemli bir kriteri de “mesai mevhumu tanımaksızın çalışmak” idi. Ancak görülüyor ki Z kuşağı ile bu kavram da tarihe karışacak gibi. Sessiz istifa diğer bir deyişle ne kadar gerekiyorsa o kadarını yapmak, fazlası için hiçbir özveride bulunmamak diye de anlatılabilir. Yeni kuşakta “ne kadar çok çalışırsak o kadar başarılı oluruz, o denli yükseliriz.” anlayışının artık terk edildiği görülüyor. Bu konudaki diğer bir yaklaşım da Z kuşağının emeğinin değerini bildiği ve verilene kanaat etmediği yönünde. Yani tüm dünyada Z kuşağı emeğinin ve yeteneklerinin sömürülmesini istemiyor. Bu durumda iş hayatının kurallarının yeniden yazılması gerekliliğini ortaya çıkarabilir. Çünkü dijital çağın gençleri sürekli öğreniyorlar ve en önemlisi de Liberalizmin 1970lerde ortaya çıkan en ahlak dışı versiyonu olan Neo-Liberalizm’in yani vahşi kapitalizmin Makyevalist uygulamalarının neticesinde emeklerinin ya da gayretlerinin karşılığının alınamadığının farkında oluyorlar.  

Tabii bu sessiz istifa meselesinin asla hayata geçemeyeceği alanlar da var. Örneğin kamu sektöründe uygulanması çok zordur, özellikle askerlik, polislik, itfaiyecilik, hekimlik, yargıçlık, öğretmenlik gibi alanlarda sessiz istifa sözkonusu bile olamaz, olmamalıdır da. Zaten sessiz istifa kavramı da esas olarak “özel sektör” faaliyet alanını kapsayan bir kavram. Yazının başında da dedik ya, bizim kuşak ile bu günkü kuşağın arasında kavram kargaşası da ver ve biz de onların yarattığı kavramları öğrenmeye çalışıyoruz. E boşuna dememişler öğrenmenin yaşı yoktur diye.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum