içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türkiye Kendi Oyununu Kurmalı

Doğu Akdeniz’de gerilim giderek artıyor. Bu gerilimin baş mimarı da Fransa görünüyor. Esasen gerçekte Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin rakibi Yunanistan değil Fransa’dır. Türkiye aslında Yunanistan’ın değil Fransa’nın hedefidir. Mesele Yunanistan’ın vitrinde göründüğünden çok daha derinliklidir. Türkiye uzun yıllardır Afrika kıtasına büyük bir açılım yapmıştır. Fransa ise emperyal bir güç olarak yaklaşık dört yüz yıldan beri Afrika’yı sömürmektedir. Fransa’nın hala Afrika’da sömürgeleri mevcuttur. Afrika Fransa için 800 milyar dolarlık bir egemenlik alanıdır. Türkiye’nin başarılı Afrika açılımı ve burada önemli ilişki ve yatırımları Türkiye’yi Fransa’nın hedefi haline getirmiştir. Türkiye Afrika’da birçok ülkede ciddi yatırımlar yapmakta, müteahhitlik işleri almakta ve siyasi bağlarını güçlendirmektedir. Hep söyleriz; bir ülke ile kurulacak en sağlam ilişki o ülke halkının midesinden geçer. Türkiye Afrika’da bunu yapmakta ayrıca bazı ülkelere kültür ve eğitim desteği vermektedir. Türkiye özellikle Kuzey Afrika ülkeleri olan Libya, Tunus, Cezayir gibi tarihsel köklerinin bulunduğu ülkelerle son dönemde bağlarını giderek arttırma yoluna girmiştir. Bütün bunlar Fransa’nın Türkiye’yi hasım görmesi için fazlası ile yeterli gerekçeler değil mi? Başka bir deyişle Fransa Afrika’da elindekileri Türkiye’ye kaptırma korkusu içine girmiştir. Öte yandan daha önce de yazdık Macron’un Türkiye’ye karşı böylesi mütecaviz tutumu eşi Brigitte Marie-Claude Macron’un Rothschild ailesi ile olan bağlarından da kaynaklanmaktadır. Peki, Rothschild ailesi kim? Oyun kurucuların en başta gelenlerinden biri. Yani BOP projesinin yapımcılarından birisi. Tabii Fransa açısından bir de krizin ekonomik boyutu var. Fransa silah satmak için Yunanistan’a gaz veriyor. Firkateyn, uçak benzeri silahları satmak peşinde. Aynı gazı geçmişte Gürcistan’a da vermişti ama sonuç Gürcistan için hüsran oldu. Rusya dümdüz etti çıktı. Güney Osetya olayında Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili canını zor kurtarmıştı. Türkiye bu koşullarda Doğu Akdeniz’de ne yapmalıdır? Öncelikle şunu belirtelim; dış politikada ya her şey siyah ya da her şey beyaz olmaz. Gri alanlar da vardır. Dış politika nüanslar üzerinden yapılır genelde. Fransa da Türkiye gibi NATO üyesi. BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden birisi. Fransa şimdi Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin yanında duruyor. Buraya uçak gönderdi. Ancak Kıbrıs konusunda Türkiye, İngiltere ve Yunanistan garantör devletlerdir. İngiltere de BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden birisi. Türkiye bu nedenle İngiltere’yi devreye sokmalıdır. İngiltere’nin Kıbrıs’ta GKRK’de egemen üsleri var. Fransa’nın burada üs kurmaya kalkması garantörlük anlaşmalarına aykırıdır.

 

Türkiye ABD’ye “Yakın tehdit oluştu. Biz de KKTC’de deniz ve hava üssü kuruyoruz.” demelidir ve fırsat bu fırsat diyerek bu üsleri en kısa sürede hayata geçirmelidir. Zira bu üsler ileriki süreçlerde de Türkiye’nin bekası için hayati derecede elzemdir. Türkiye adım adım Yunanistan’ı sıkıştırmalıdır. Ege’de egemenliğin kimde olduğu belli olmayan 153 ada var. Bunlar Yunanistan’a verilmemiş. Türkiye çıkıp bunları alabilir ya da alabileceğini deklere edebilir. Türkiye gerginliği arttırma inisiyatifini Yunanistan’a bırakmamalı, kendi elinde tutmalıdır. Öte yandan KKTC ile birlikte bir deklarasyon yayınlayarak Federasyon görüşmelerinden çekilmeyi açıklayabilir. Hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ibaresini Kıbrıs Türk Cumhuriyetine çevirebilir. Strateji kendi bütünlüğünü korurken, rakibinin bütünlüğünü bozmaktır. Rakip ülke ne düşünüyor ise onu anlayıp, doğru kestirip rakibiniz daha birinci hamlesini yapmadan siz ikinci hamleyi yaparak onu beklemediği ve çaresiz bırakacak duruma düşürmelisiniz. Buna stratejik akıl denilmektedir. Bir başka deyişle stratejinin amacı yaptığınız hamlelerle rakibin direnme azim ve kararlılığını kırmaktır. Rakibinizi kendi istediğiniz alana çekerek onun zayıf noktalarını istismar etmektir. Yunanistan’ın zayıf karnı adalardır. Bu konu kolayca istismar edilebilir. Öte yandan dış siyaset planlaması yapılırken nelerin yapılmayacağının belirlenmesi de çok önemlidir. Türkiye Ortadoğu’da Arap devletlerinin içyapılarından uzak durmalıdır. Geçmişte Mısır Devlet Başkanı Nasır tüm Arapların kendi liderleri olarak gördükleri bir kimlikti. Ancak Yemen iç savaşına karışması sonucu Nasır kaybetti. Türkiye Bağdat Paktı sürecinde şunu görmüştü; Ortadoğu’da bir devleti ya da grubu desteklediğinizde öbür tüm Arap devletlerini karşınıza almanız kaçınılmazdır. Araplar birbirleri ile sürekli kavga eden topluluklar olmuşlardır ama dışarıdan biri içlerinden birinin yanında olduğunda hepsi o dışarıdan birinin karşında olmuşlardır. Dış politik alanda karşı tarafın politikasını ne ölçüde kendi politik çizginize getirebiliyorsanız o ölçüde başarılısınızdır demektir. Özetlersek Türkiye milli menfaatlerinin tecellisi için Doğu Akdeniz ve Ege krizinde hem Fransa’nın hem de Yunanistan’ın bileğini bükmek istiyorsa Mısır, Suriye, Lübnan ve İsrail ile artık bir şekilde anlaşmalıdır. Mısır’a Türkiye ile MEB anlaşması yaptığında neler kazanacağını anlatmalıdır. Libya’da Mısır ile görüşebilmelidir. Yine Suriye, Lübnan ve İsrail ile MEB anlaşmalarını olabildiğince kısa zamanda yapmalıdır. Suriye’de Rusya’nın garantörlüğünde yapılacak anlaşmalarla Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşleri de sağlanabilir.

İsrail ile anlaşmak Filistin’e bir zarar vermeyeceği gibi Türkiye’nin Filistin’e daha büyük destek vermesine imkân sağlayabilir. Yine Rusya’yı da işin içine katarak bir Kahire Platformunu hayata geçirebilir. Bu dış politik hamleler sonucundaki oluşumlar hem Yunanistan’ın, hem GKRK’nin hem de Fransa’nın hareket alanlarını çok daraltır adeta ellerini kollarını bağlar. Türkiye bu hamleleri ile tüm Akdeniz’de bütün dengeleri değiştirebilir ve bir lider ülke konumuna çıkabilir. Büyük devletler krizleri fırsata çevirip başarıdan faydalanmayı becerebilen devletlerdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum