içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Fransa Bize Düşman mı?

Kuşkusuz ki hayır ama Macron’un bir düşmana ihtiyacı var! Bu konuyu açmak için Macron’u biraz tanımak gerekli. Kendisi Nanterre Üniversitesi felsefe bölümünde öğrenim gördü, aynı yerde yüksek lisans da yaptı. Yani başucundaki kitaplar Aristo, Kant ve Descartes gibi ünlü filozoflara aitti. Ardından, Paris’in en prestijli okullarından Sciences-Po, daha sonra da Fransa’nın yöneticilerini yetiştiren en saygın kurumlardan Strasbourg’daki ENA’a (Ecole Nationale d’Administration) devam etti. Burada lise yaşamından da bahsetmeden geçmek olmaz çünkü 2007 yılında kendisi 29 yaşında iken evleneceği kadın olan lisedeki öğretmeni Trogneux ki o zamanlar 40 yaşında idi lisede tanışmıştı. Macron ’dan 24 yaş büyük Brigitte Trogneux’un, kendisinin üzerinde önemli etkisi olduğu ve kariyeri boyunca tüm kararlarını O’na danışarak aldığı biliniyor. Neyse, görüldüğü gibi yan yana gelindiğinde konuşulacak bir çok şeyin olduğu entelektüel bir profil Macron.

 

Politika ile ilgilenmesi Ecole Nationale d’Administration öğrencisi iken tesadüfen eski başbakanlarından,  Sosyalist Parti sağ kanadının temsilcisi Michel Rocard ile tanışması sonrası alevlendi. Onun merkeze yakın sosyal-liberal çizgisinden fazlası ile etkilendi ve sayesinde politik çevresini genişletti. Hatta, Rocard’ın yakın arkadaşı ve  Fransa’nın TÜSİAD’ı olarak isimlendirebileceğimiz  MEDEF’in patronu Laurence Parisot, o yıllarda  kendisine üst düzeyli bir görev önerdiğinde yıl 2006 idi. Ama asıl dönüm noktasını oluşturacak şey bir yıl sonra tanışacağı sıradışı bir isim olan Jacgues Attali ile yakınlık kurması olacaktır. Çünkü ünlü bir ekonomist ve yazar olması dışında Mitterand’ın özel danışmanlığı ile Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası’nın (BERD) da ilk başkanı olan Attali, bir mentor olarak neredeyse Macron’u yeniden inşa etti. Daha sonraları Attali bu konuda hiç de mütevazı olmayan beyanlarda bulundu: “Macron’u tamamen ben yarattım, ben icat ettim’’ diyecektir.

 

Sonrası, Macron için hızlı bir başarı öyküsü şeklinde yazılabilir: Attali aracılığıyla görev aldığı ünlü Rotschild İş Bankası’nda milyarlarca dolarları yönetti ve dünya iş ekosisteminin önemli isimleriyle tanıştı, ardından da yine Attali’nin bizzat kolundan tutup, o dönem(2011) cumhurbaşkanlığına hazırlanan François Hollande ile tanıştırılması söz konusu oldu. Hollande da, Attali’nin tavsiyesi ile  “ekonomi danışmanı” olarak Macron’u yanına aldı.  2012 yılında cumhurbaşkanı seçildiğinde de Macron’u cumhurbaşkanlığı genel sekreter yardımcılığına getirdi. Arkası da çorap söküğü gibi geldi. Altı yıl önce, Ağustos 2014’te Holland’ın kabinesine Ekonomi ve Sanayi Bakanı olarak atandığında, Macron herhangi bir seçimde aday olmamıştı ve kamuoyu tarafından kesinlikle tanınmıyordu. Başarısız Hollande politikaları 2017 yılı için Hollande’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmama durumunu ortaya çıkardığında, iş dünyası ve başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği lobisinin de desteği ile Macron, siyasi bir küresel mühendislik örneği olarak, 2016 yılında “En Marche La France!” (Yürüyüş) hareketi ile Fransa Cumhurbaşkanlığına oturdu. Nasıl kendisi hiçbir seçime katılmadan politika merdivenlerini çifter çifter atladıysa, bir parti bile kurmadan Fransa Cumhurbaşkanı olmayı başardı. Ancak, Fransa ve Dünya kamuoyu için Macron iktidarının balayı dönemi geçtiğinde, büyük bir hayal kırıklığını da beraberinde getirecekti. Umutlar, radikal sağcı Le Pen’e ve Frexit denilen AB karşıtı olanlara karşı kazandığı seçim zaferi nedeni ile artmış olmasına rağmen, iktidarında maalesef AB ve Dünya için beklenen politikaları realize edemedi. Özel danışmanı Alexandra Benalla ‘nın başrolde olduğu Elysee Sarayı skandallarından özel konuşmalarında yaptığı çamları deviren kibirli üslubuna, kendisini merkez solda konumlandırmasına rağmen Meclise getirdiği emek yasasında patronların lehine reform önerileri ve orta sınıfa yönelik mali kemer sıkma tedbirleri nedeniyle kamuoyunda artık ‘zenginlerin cumhurbaşkanı’ olarak nitelendirilmesinden ‘sarı yelekliler’ gösterilerine kadar birçok olay, Macron iktidarında artık Fransa ekonomisini durgunluğun derin çukuruna itmişti. Bunların üzerine eklenen CoVid19 Pandemisindeki Fransa’nın içine düştüğü çaresizlik de Macron’un popülerliğini yerlere serdi. Fransa orijinli kamuoyu araştırma şirketlerinden IFOP'a göre, hâlihazırda görevdeki cumhurbaşkanlarına yönelik yapılan anket çalışmalarının en düşük rakamı yüzde 30 ile Macron’a ait!

 

Sonuç, her egosantrik politikacı gibi Macron da, yeni ve yabancı düşmanlar oluşturarak kamuoyunun dikkatini dış politikaya çekmek istediğinde en iyi seçenek olarak hedefine Türkiye karşıtı girişimleri koydu! Ünlü filozof ve yazar Umberto Eco, ‘Düşman Yaratmak’ kitabında bu konuyu, Cicero’dan Sartre’a çeşitli metinler aracılığıyla derinlemesine ele alır. Okumanızı tavsiye ederim. Bu konu psikiyatrlarca da irdelenmiştir. Erich Fromm, Sevginin ve Şiddetin Kaynağında isimli kitabında, “Önderler, kendisinin ve ülkenin düşman tarafından tehdit edildiğine yandaşlarını inandırarak,  tepkisel düşmanlıktan doğan öznel bir karşı koyma duygusu yaratırlar” vurgusunu yapar.

 

Ne diyelim, Macron’un Korsika Adası’ndaki  Avrupa Birliği Üyesi Güney Avrupa Ülkeleri Zirvesi’nde (Med7) , trajik bir siyasi nezaketsizlikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atfen  söylediği, “Türkiye daha iyisini hak ediyor” cümlesini Avrupa’ya yansıtmak mümkün: Avrupa kesinlikle daha iyi liderleri hak ediyor!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum