içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Fatih Sultan Mehmed (VI)

(30.03.1432 / 03.05.1481)

‘‘Allahü tealanın dinini,  Allahü tealanın kullarının ayaklarına  kadar götürmek, ne büyük zevktir.’’  Fatih’in sözünden de anlaşılacağı gibi onun devrin de yaşayan Avrupa kralları gibi kan dökmek, insan katletmek ve ülkeleri tahrip etmek gibi alçakça amaç peşinde koşan padişah değildi. Onun hedefleri farklıydı. ‘‘Dünya devleti ebedi değildir. Fani cihanda hiçkimse ölümsüz değildir. İnsanların bu dünyada nefesleri sayılıdır ve ölümsüzlük kapısı kapalıdır.’’ Yine başka bir sözünde dediği gibi o geçici bir şan ve şeref için her şeyi feda edecek kibirli bir karaktere sahip değildi. Bu bölümde Fatih’in son on yılına ait  büyük savaşlarına şahid olacaksınız.

İSTANBUL SONRASI SEFERLER VE  FETİHLER (1471-1481)

İstanbul'un fethinden sonra bütün Avrupa Türkler’i durdurmak için çareler düşünmeye başlamıştı. Anadolu’da Karaman Beyliği’nin, Rumeli’de Bosna, Arnavutluk ve Eflâk’ın ortadan kaldırılması, bütün Arnavutluk’un ve Eğriboz’un fethi, onları birleşmeye mecbur etti. Fatih’in güçlü bir donanma kurması, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de denetimi ele almaya başlamış olması onları büsbütün tedirgin ediyordu.  Bütün bu gelişmeler yalnız Batılı devletleri değil, Doğulu devletleri de, birliğe girmemekte direnen Türk beyliklerini de Osmanlılar’a karşı müttefik aramaya sevketmişti.      Doğuda Akkoyunlular Osmanlı Devleti için sorun olmaya başlamıştı. Akkoyunlu  hükümdarı  Uzun Hasan, devletini bir imparatorluk haline getirmişti. Uzun Hasan Osmanlılar’ı Anadolu’dan Rumeli’ye sürmek gibi bir düşünceye kapılmıştı.  Batılı devletler de Osmanlılar’ı Rumeli’den Anadolu’ya sürmek için fırsat kolluyorlardı. Akkoyunlular'ın güçlü bir imparatorluk olması Avrupalılar için bulunmaz fırsattı. Onlar için Uzun Hasan Osmanlı’yı Anadolu’da meşgul eder veya yokedebilirdi. Avrupa’da Türkler’e karşı başta Venedik ve Macaristan olmak üzere Almanya, Polonya, Kastilya, Rodos, Kıbrıs, Aragon, Burgonya, Papalık ve Fransa’yı da içine alan büyük bir ittifak kurulmuştu. Bunlar Türkler’i Anadolu'ya sürecek, Rumeli'deki  topraklarını da aralarında paylaşacaklardı. Doğuda Uzun Hasan ve Batıda ise Papa bütün devleri  Osmanlı’ya karşı birleşmeye başlamışlardı.Tek bir müttefiği olmayan Fatih’te boş durmuyordu. Uzun Hasan, Fatih’e zafernameler gönderiyor, ‘‘Mehmet Bey’’ diye hitap ediyordu. Bu küçültücü ve alçaltıcı  hitap şekli  bir meydan okumaktı ve Fatih’i çok kızdırmıştı. Uzun Hasan’a bir mektup yazdı ve şöyle dedi: ‘‘Ben, Sultan Bayezid oğlu, Mehmed oğlu, Murad oğlu Sultan Mehmed’im.  Sen Acem ülkesinin başbuğu büyük han, Hasan Han’sın!”

“Kişi devletine mağrur olup haddini aşarsa, kudretinin yutulacağı uçurumun kenarına geldiğinden emin olmalıdır. Kafanın içi şeytanca kötülüklerle dolu. Başından onları kov ve insanların anlaşmasını sağlayan akıla kulak ver. Bizim memleketimiz İslâmiyet’in merkezidir. Kâfir kanı her zaman Islâm’ın kandilini tutuşturan yağ olmuştur. Eğer bize karşı gelirsen, imanımızın düşmanısın demektir. Bütün devlet ve şeriat düşmanlarını yoketmek için atımızı eyerledik, kılıcımızı kuşandık. ‘Bilemedim’ yahut ‘gafil idim’ demeyesin. Şevval ayında muzaffer askerlerim, Allah’ın izni ile benimle beraber senin üzerine yürüyecektir. Allah bu kulunu sebep kılarak, senin zulmünü mazlumlar üzerinden kaldıracaktır. Senin adını ve sanını yok edeceğim. Sana söyleyecek fazla sözüm yok!... Ancak iyilik dileyen iyilik bulsun!” Uzun Hasan Osmanlı topraklarına saldırmaya başlamış, güçlü ordusu ile gelip Trabzon’u kuşatmıştı. Fakat Osmanlı ordusunun top ateşiyle karşılık vermesiyle çekilmek zorunda kalmıştı. Trabzon sancağı ve Karaman eyaletinin kendisine verilmesi karşılığında Osmanlı ile savaşmaktan vazgeçeceğini elçisi vasıtasıyla Fatih’e iletince; bunun üzerine Fatih büyük oğlu Mustafa’ya Akkoyunlular üzerine sefere çıkmasını emretti. Beyşehir yakınlarında karşılaşmada Şehzade Mustafa’nın kuvvetleri galip geldi. Fakat bu asıl savaş değildi.Fatih büyük savaş için hazırlıklarını tamamladı. İki ordu Otlukbeli Mevkiinde karşı karşıya geldi. Fatih sekiz savaş süren savaşta  Uzun Hasan’ı mağlup etti. (1473) Uzun Hasan yel gibi koşan boz atına binerek savaş meydanından kaçti. Fatih bu savaştan sonra vezirazam Mahmud paşayı önce azletti ve sonrasında idam ettirdi. Yerine  Gedik Ahmed paşa’yı vezirliğe getirdi. Fatih zaferden sonra Tebriz’e gitmedi, nedeni ise Hristiyan Avrupa Akkoyunlular ile  ittifak halindeydiler. Ayrıca doğudan gelecek tehlike ortadan kaldırılmıştır.

Karadeniz’de Kırım hanlığı Moskova’ya kadar çok geniş toprakları ellerinde tutuyor, fakat elinde Türk nüfusu yoktu. Artan Rus Tehlikesinie karşı Fatih, Gedik Ahmed paşa komutasındaki orduyu Kırım’a gönderdi. Buradaki Ceneviz kolonileri temizlenerek Kırım Hanlığı Osmanlı’ya bağlandı. (1475)

Fatih’in Kırım seferiyle meşgul olmasından yararlanan Boğdan voyvodası, Macar ve Leh krallarının da yardımiyla meydana getirdiği 50 bin kişilik bir ordu ile Rumeli Beylerbeyi’nin az sayıda ve yorgun kuvvetlerine aniden saldırıya geçmiş, bu çarpışmayı kazanmış ve esir aldığı Türkler’i kazığa vurdurarak öldürtmüştü. Bunun üzerine  Fatih, ordusunun başına geçerek Boğdan’a hareket etti. Boğdan ordusunu yenen, pekçok esir alan Fatih, ülke içine dalmak istemedi. Bunun sebebi Boğdan’da veba salgınının olmasıyıdı. Bu sırada Macarlar Böğürdelen Kalesi’ni ele geçirmiş, Semendire’yi de kuşatmıştı. Ona da, başta Papalık olmak üzere diğer Hristiyan devletler yardım ediyordu. Bunun üzerine Fatih Macaristan’a Akıncı birliklerini saldı. Bunun sonucunda Macaristan Ekonomik olarak büyük darbe alınca ele geçirdiği toprakları vermek şartıyla Fatih’le anlaşma yolunu aradı.

Şimdi sıra İttifak’ın diğer kolu olan Venedik’i dize getirmeye gelmişti. Fatih, Ömer Bey komutasındaki 1000 atlı akıncıyı Venedik İçlerine saldı. Ömer Bey’in kumandasındaki 1000 Türk atlısı, o dev gibi Venedik ordusunu yendi.  Başta Venedik ordu kumandanı ve oğlu olmak üzere büyük rütbeli birçok Venedik subaylarını da esir aldı. Türkler’in başarısı karşısında, Venedik’i destekleyen devletler ondan ayrılmaya  başladılar.  Napoli ve Aragon krallıkları Türklerle barış istediler. Venedik yalnız kalmış, ama henüz tam olarak dize getirilememişti. Fatih bunun için önce Arnavutluk cephesindeki harekâtı sonuçlandırmak istedi. Arnavutluk'taki Akçahisar’ı aldıktan sonra çok önemli bir kale olan Işkodra’vı kuşattı. İşkodra kuşatması ve kalenin dövülmesi devam ederken, Venedikliler’in elinde bulunan üç kale (Drivasto, Gölbaşı ve Leş kaleleri) kısa süren kuşatmalar sonunda teslim alınmıştı. Fakat işkodra hâlâ direniyordu. Bu sırada kış bastırdı. Fatih, Evrenosoğlu Ahmed beyi 40 bin kişilik bir kuvvetle Arnavutluk’ta bırakarak İstanbul’a döndü. Bu sefer İskender Paşa’nın kumandasındaki ki Türk akıncıları 30 bin kişi ile Venedik içlerine dalınca Venedik iyice yılmıştı. Venedik Cumhuriyeti Türkler’den barış dilemek zorunda kaldı. 16 yıldan beri sürdürdükleri savaşı Türkler’in dikte edeceği bir antlaşma ile bitirmeye razı oldular. (1479) Venedikliler, hâkimiyetleri altına aldıkları Doğu Arnavutluk’u ve Eğriboz Adası’nı Türkler’e bıraktılar. Ayrıca yüklü bir savaş tazminatı ödemeyi kabul ettiler.  Artık Türkler’e uzun zaman karşı koyamayacaklardı.

Venedik’in dize getirilmesinden ve İstanbul antlaşmasından sonra Türkler’in karşısında güçlü devlet olarak Macaristan ve Almanya (Avusturya) kalmıştı. Türk akıncıları daha büyük bir kuvvetle (43 bin atlı ile) bu devletlere nihai darbe indirmek için harekete geçtiler. Çok kanlı, müthiş bir savaş oldu ve Macar-Alman ordusu tamamen imha edildi. Fakat Türkler de 20 bin kadar şehit vermişlerdi. Akıncılar ertesi yıl akınlarına devam ederek bu şehitlerin öcünü de aldılar ve bu iki devletin gücünü tamamen kırdılar. Bu süre içinde 25 kadar devletle savaşan Osmanlı  imparatorluğu bunların hepsini  yenmiş, Haçlı İttifaklarını dağıtmıştı.

Fatih şimdi İtalya seferini başlatabilirdi. Doğu Roma’ya hâkim olan padişahın Batı Roma’ya da sahip olmak isteyeceği zaten biliniyordu.  İtalya ile yapılacak sefede Venedik ile anlaşma yapılarak tarafsız kalması sağlanmıştı. Ancak bu seferden önce  Akdeniz’in kilidi sayılan Rodos’un fethine sıra gelmişti. Sen-Jan şövalyelerinin elinde bulunan bu ada bir korsan yatağı idi. Ticaret gemilerini, hacıları taşıyan yolcu gemilerini ve Anadolu kıyılarını vuruyorlardı. 1479 yılında yola çıkan Mesih paşa Rodos’ta karaya asker çıkardı. Donanmada denizden kalenin Sen Nikolas burcunu dövmeye başladı.Fakat Mesih paşa’nın denizcilik tecrübesi olmadığı için Rodos’un fethi gerçekleşmedi. Akdeniz’in kilidi Rodos ile Avrupa’nın kapısı Belgrad torunun oğlu Kanuni döneminde fethedilecekti.

Napoli kralı Ferdinand işbirliği ve tabiiyet şartlarını yerine getirmiyordu. Veziriazam Gedik Ahmed Paşa’nın kumandasındaki  donanma Avlonya limanından Otranto’ya hareket etti .(26 Temmuz 1480) 28 Temmuz 1480 günü Otranto Limanı’na gelen Ahmed Paşa karaya 18 bin asker çıkardı. Ayrıca 1000 kadar at ve yeter sayıda top da çıkarılmıştı. Bin kişilik atlı birlik keşif için İtalya içlerine dalarken, Otranto kuşatılmış, toplar kaleyi dövmeye başlamıştı. Kale inatla direndi. 22 bin kişilik güçlü bir savunma birliği vardı, fakat ancak 14 gün dayanabildi. Bu süre içinde savunma kuvvetlerinin yarısından fazlası ölmüştü.  14 gün sonra, 11 Ağustos 1480 günü, Türkler kaleyi ele geçirdiler ve burçlara  Türk sancakları dikildi. Otranto’nun kaybı ve Türkler geliyor narası İtalya’nın dört bir yanına korku sardı. Bu sırada Gedik Ahmed Paşa Napoli kralına elçi göndererek Brindizi, Taranto ve Lecce’nin teslim edilmesini, Pulya eyaletinin Türk ordusuna bırakılmasını istedi. Aksi takdirde Fatih Sultan Mehmed’in büyük bir ordu ile ve dünyanın en güçlü toplarıyla krallığın bütün topraklarını zaptedeceğini bildirdi. Bu sırada Papa’da Roma’yı terketmeyi düşünüyodu. Napoli Kralı Venedik gibi Fatih’in tüm isteklerini kabul ederek barış yapmayı planlıyordu. Tam bu sırada Fatih dünyanm en büyük ve güçlü ordusuyla nereye yapılacağını yalnız kendisinin bildiği bir sefere çıkmak üzereydi. Bütün hazırlıklarını yapmış, bu muazzam ordu ile Maltepe-Gebze arasındaki Sultançayırı’nda ordugâhını kurmuştu.

Fatih, 1464 yılından itibaren atalarından genetik olan Nikris (Gut) hastalığı vardı. Fatih’in tarihçisi Tursun Bey olayı şöyle anlatır: “Karşıya göçmek ve denizi geçmek esnasında eski marazın depreşmesi sebebiyle incinip ansızın bir ah çekti. Otağ’ı Hümayun’a geldi. Tekfur Çayı verilen yere kuruldu. Padişahın bünyesinin zayıflığı dini ve kavi bütün Müslümanlarda olduğu gibi ona vaktinin geldiğini hatırlattı.  Bunca zamandır hükümdarlığını, olgunlukla, yiğitlikle ve cebren hakim kılmış olan Sultan’ı  Allah’ın takdiri kaderinden ayrı kılmayıp; dünya malını ve saltanatını bırakarak, mübarek ruhu Allah’a kavuştu.” Koca Fatih, çağ açan büyük Türk, 3 Mayıs 1481 tarihinde, henüz 49 yaşındayken hayata gözlerini kapadı. İstanbul ve haberi duyan bütün Türk dünyası yasa bürünürken, Hristiyan dünyası bayram yapıyordu. İstanbul'daki Venedik elçisi Papa’ya Fatih’in öldüğünü, “Büyük Kartal öldü”  (La grande Agulle e morta) cümlesiyle bildirmiş, bunun üzerine Papa, Avrupa kiliselerinde 3 gün 3 gece çanlar çalınıp şükür âyini yapılmasını emretmişti.  Ve bu emir yerine getirilmişti.  Roma'da ise toplar atılmış, şenlikler yapılmıştı.

Gedik Ahmed Paşa bütün güney İtalya’yı fethe hazırlanırken ve Avrupa dehşet içindeyken, veziriazama yürekler parçalayan acı bir haber ulaştı. Bu, çağ açan büyük Türk hakanının ölümü idi. (3.5.1481) Onun ölümü ile Avrupa geniş bir nefes alıyorken , Türk dünyası ise mateme bürünüyordu. Batı Roma fethedilmekten kurtulmuştu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum