içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türk Devletler Teşkilatının Gözlemci Üyesi Macaristan

Önceki yazılarımda Türk Dünyasından bahsetmiştim. Türk Dünyasının adı Türk Keneşi iken  geçtiğimiz günlerde  Türk Devletleri Teşkilatı adını aldı. Burada  dikkatlerinizi gözlemci üye olan Macaristan’ın üzerine çekmek istiyorum. Dolayısıyla Macaristan’ı ele almak istiyorum.

Macar Devleti’nin kurulmasına da Hazar Hakanlığı sebep olmuş, hatta Almış Oğlu Arpad’a başbuğluk vererek kuruluşu bizzat gerçekleştirmiştir. Macarlar aslen Fin-Ogur (Türk) kökenlidir. Uralların ormanlık yamaçlarından bozkıra inerek burada Ogur Türkleri ile uzun bir süre beraber yaşamışlardır. Bu beraberlik 400 yıl kadar sürmüş ve Macarlar Türk bozkır kültürünün tam etkisinde kalmışlardır. 9. yüzyıl sonlarına doğru doğudan gelen Peçeneklerin baskısı ile daha batıya çekilmek zorunda kaldılar.

Macaristan Bayrağı

Bu dönemde Hazar hakanı artık gücünü yitirmişti. Batıya yayılmak isteyen Peçeneklere kendi ülkesinden yol verdi. Ama Macar birliğini de korumak, sağlam tutmak istiyordu. Hazar hakanı, Türk Üge soyundan Almış Oğlu Arpad (Arpacık)’ı tam yetki ile Macar başbuğu tayin etti ve bu başbuğluk Türk geleneklerine uygun bir törenle ilân edildi. Hazar topluluğundan ayrılan ve üç kabileden oluşan Türk Kabarlar da Macar kabilelerine katıldı ve Macarlar arasında Türkler çoğunluğu aldı. Macarlar Fin-Ogurca ile Türkçe konuşan bir toplum oldular. Bu iki dil zamanla karışıp birleşti. Almış Oğlu Arpad'ın idaresinde Tuna-Tizsa bölgesine gelen Macarlar, burada 896 yılın da, bugün varlığını sürdüren Macaristan devletini kurmuş oldular. Türk soyundan gelen Arpad hanedanı, 1000 yıllık Hıristiyanlığı kabul etmiş ve 1301 yılına kadar idareyi ellerinde tutmuşlardı. Genellikle Türkçe isimler taşımaya devam ettiler. Bizans tarihinde Macarlara “Türk, Macaristan’a ise “Türkiye” deniliyordu. Macaristan’ın Transilvanya bölgesinde oturan Türk asıllı Szekely (Sekel) kabilesi 16. yüzyıl ortalarına kadar eski Orhun alfabesini ve oyma yazısını devam ettirmiştir. Macar dilinde bugün bile pek çok Türkçe kelime vardır:

(Tino=dana, tyuk=tavuk, keçke = keçi, tarlo = tarla, tekno = tekne, arpa = arpa,

arok = arık, alma = elma, tanu=tanık, belyeg = belge, erdem = erdem (fazilet), kek=gök, sarga = sarı... vb.)

Macarlar’ın Batı dillerindeki adı olan Ungar, Hongrie, Hungarian sözleri de Türkçe On-Ogur’dan gelir.

OSMANLI - MACARİSTAN İLİŞKİLERİ

Macaristan Cumhurbaşkanı Pal Schmitt, 2011 yılında İspanyol ABC isimli günlük gazeteye verdiği demeçte, 'Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum' dedi.

Türkiye'nin AB üyeliği konusunda görüşlerini açıklarken, Macaristan'ın 1541-1686 yılları arasında Osmanlı tarafından idare edilmesine de değinen Schmitt Türkler tarafından idare edilmeyi bir şans olarak değerlendirdi. Schmitt, 'Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum. Ülkemizi Türkler değil de başka bir millet fethetseydi, dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi ve asimile olacaktık. 150 yıl boyunca Macaristan Türkler için stratejik bir yer oldu' diye konuştu. Kanuni Sultan Süleyman 1541 yılında Budin'i feth etmiş, Macaristan bazı yerleri 145 yıl, bazı yerleri ise 160 yıl boyunca Osmanlı egemenliği altında kalmıştı.

Osmanlı Macaristan İlişkilerinde ilk aklımıza gelen Mohaç savaşıdır. 1526 yılında Mohaç savaşını kazanan Kanuni,Yanoş Zapolyaya’yı Macaristan Kralı yapar. Burada kısaca geçiyorum.Burada Gül Baba ve İmre Tökeli’yi ele alacağım.

Mohaç Ovası parkı 

GÜL BABA

Gerçek adı Cafer olan Gül Baba, büyük bir ilim adamıdır ve kavuğunda daima bir gül taşıdığı için bu ismi aldığını söylemiştir.

Gül Baba, II. Bayezid döneminde 1500 lü yıllarda Galatasaray Mektebi Sultanisinin temellerini atmıştır. Daha da ilginç tarafı mektebin bahçesinde ektiği güllerden Galatasaray bugünkü renklerini almıştır. 1526 yılında bu görev için Kanuni’nin daveti üzerine Gül Baba Macaristan’a giderek tam 10 yıl orada yaşar. Ordu sefere çıktığı zamanlarda askerleri manevi olarak güçlendirip yüreklendirmek adına dervişler ve saz ozanları da seferlere katılırmış. Mola zamanlarında dualar okuyup destanlar söylerlermiş. Ayrıca bu derviş ve ozanlar gerektiği zamanlarda silahlanıp savaşa da katılırlarmış. Gül Baba da savaşlara katılan dervişlerden biriydi. Ancak tahta bir kılıçla… Evet, tahtadan bir kılıç. Kimi öldürür ki bu kılıç? Kimseyi…

Kanûni Sultan Süleyman’ın bile kendisinden etkilendiğini yazan tarihi kayıtlara göre Gül Baba 2 Eylül 1541 tarihinde Budin seferi sırasında Buda Kalesi önünde vefat etmiştir. Yine Evliya Çelebi’nin aktardığına göre cenazesine 200 bin kişi ile birlikte padişah da bizzat katılmıştır. Cenaze namazını dönemin önemli şeyhülislamlarından Ebussuud Efendi kıldırmıştır.

Gül Baba için Macarların gözde babası demek de yerinde olacaktır. Zira vefatının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen Macaristan halkı tarafından hala aynı sevgi ve hürmetle anılan bir zat kendisi. Macar edebiyatında bile yer edinmiş Gül Baba’nın kabri Tuna Nehri ile ikiye ayrılmış Macaristan başkenti Budapeşte’nin batı kıyısında kalan Buda şehrinin en yüksek tepesinde ve şehrin tüm ihtişamıyla izlenebileceği bir konumdadır. Bu da haliyle ona olan sevgi ve hürmetin en büyük göstergelerindendir. Daha da önemlisi Avusturyalılar Gül Baba'nın türbesini yıkmak istemişlersede Macarlar Türbenin etrafına etten duvar örmüşlerdir. İşte Gül Baba’nın yüzyıllar boyunca unutulmamasının ve bu derece önemli olmasının sebebi tam da burada.

Macarlara onu neden bu kadar sevdikleri sorulunca hepsi sanki ezberlemişçesine şu cevabı veriyorlar:

“Gül Baba yaratılanı sever, yaratandan ötürü. Eğer bir insanı ayırt etmeden severseniz Allah’ı da sevmiş olursunuz. İnsanı sevmek Allah’ı sevmektir.”

O dönemde Macar halkının akın akın islam dinine girdiği görülmektedir.

Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılında Zigetvar Seferi’nde  kale alınmadan vefat edince iç organları otağının olduğu yere gömülmüştür. Macaristan’da bunu simgeleyen Macar Türk dostluk parkı bulunmaktadır. 

İMRE TÖKELİ   

İmre Tökeli, Protestan Macarların şefiydi. Avusturyalıların katolik mezhebine geçme teklifini reddetti. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'ya başvurarak, Osmanlı himayesine girmek istediğini bildirdi. Avusturya ile barışı bozmak istemeyen Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa, olumlu karşılık vermedi. Buna rağmen savaşa devam eden İmre Tökeli, yukarı Macaristan'ı ele geçirdi. Fakat taraftarlarından çoğu kendisini terk edince Fazıl Ahmed Paşa'ya yaptığı teklifi, 1681 yılında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya tekrarladı ve ona hediyeler göndererek yakınlık kurdu. Tökeli İmre'ye Orta Macaristan kralı unvanı verildi. Türklerden aldığı kuvvetlerle birçok Avusturya kalesini ele geçirdi. Ancak İkinci Viyana bozgunundan sonra önceden aldığı kaleleri kaybetti. 1688 yılında Avusturyalılara teslim oldu ve Viyana'ya götürüldü.Serbest kaldıktan sonra Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları boyunca Osmanlı Ordusunda görev aldı. Türk ve Tatar kuvvetlerinin başında Transilvanya'ya girdi ve Germen Ordusu'nu yenilgiye uğrattı. Bu başarısından dolayı Tökeli İmre'ye Transilvanya prensliği verildi. Zenta yenilgisinden sonra İzmit'e çekildi. Karlofça barış görüşmelerinde Avusturyalılar, İmre Tökeli’nin kendilerine teslim edilmesini istedilerse de Osmanlı Devleti bunu kabul etmedi. 1705 yılında İzmit'te öldü. Tökeli İmre Mührünün üzerine "Kral-ı Orta Macar'ım ki namım Tökeli İmre, Mûin-i Âli Osman'ım daim hâzırım emre" yazdırmıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum