içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türk Dünyası

Hiçbir millet geçmişini silemez. Fakat uzak ve yakın geçmişlerini unutan milletlerin, gelecekleri silik ve karanlık olur. Tarih boyunca birçok Türk devleti kurulmuş, bunların bazıları süper güç olarak dünyaya hükmetmiştir. Fakat hemen belirtelim ki, ayrı ayrı isimler taşıyan bu devletler  aslında bir tek devletin, Türk Devleti’nin devamı idiler. Değişik adlarla anılmaları, kurucularının, hanedanlarının, beylerinin adlarını devlet adıyla bir tutmalarından ileri geliyordu. Bazen aynı dönemde birkaç Türk devletinin bulunduğunu, hatta bunların birbirleriyle üstünlük kurma savaşı yaptıklarını görüyoruz. Bu durum başka milletlerin tarihlerinde de görülür. Şu farkla ki, bu milletler zaman zaman varlıklarını devlet olarak koruyamadıkları halde, tarih boyunca en az bir bağımsız Türk devleti daima bulunmuştur. “Türk devletleri” deyimi için bu kısa açıklamadan sonra  üç soru sormak isterim:

Türk nedir?  Türkler Hangi soydan geliyor? Türkiye adı ne zaman kullanılmıştır?

Türk adı: “Türk" sözü, Türk soyundan olan toplumların genel adı olarak kullanılmadan önce, Türk dilinde bugünkü anlamından başka, “güç-kuvvet” anlamına da geliyordu. Eski Uygur metinlerinde “Türk” sözü bazen “Erkler-Türkler” şeklinde kullanılıyor ve bu söz cins isim olarak “güç-kuvvet”, sıfat halinde ise “güçlü-kuvvetli” anlamlarını taşıyordu. Hunların devrinde “Türk” sözünün bugünkü anlamını karşılayan kelime “Hun”, idi. Büyük Hun İmparatorluğumun egemenliği altında bulunan Türk boyları da bu adı almışlardı.‘Türk’ sözü bazen “olgun, bilgili” anlamlarında da kullanılmıştır. “Türk” kelimesi Türk milletinin ve Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa Göktürk İmparatorluğu tarafından kullanılmıştır. Daha sonra bu imparatorluğa bağlı ama kendi kabile adları ile anılan diğer Türklerin ortak adı olmuştur. “Türk” kelimesi en eski zamanlarda “Törük” şeklinde söyleniyordu. Zamanla“Türük” en sonunda “Türk” şeklini almıştır. Göktürk anıtlarında hem “Türük”, hem de “Türk” şeklinde yazılmıştır.

Türkler’in soyu:

 Hepimizin kökeni Oğuz boylarından geliyor Oğuz kelimesi batıda Ogur diye söylenir aslında ikiside aynı anlamdadır.Oğuz (Okuz) kelimesi Ok kelimesinin çoğuludur. Ok kelimesini  kabile boy anlamına gelir. Eski Türklerde  yay ile atılan ok bağlılık belgesi ve simgesi anlamımdan kullanılırdı. Eskiden nasıl Hun (Kun) kelimesi  güçlü ve kuvvetli anlamına geliyorsa Oğuz’da sağlam, gürbüz ve güçlü anlamına geliyordu. Aynı zaman da Oğuz kelimeside kabile boylar anlamına gelir. Oğuz adına ilk defa Yenisey bengütaşlarında rastlanır.Oğuzlar islamiyete kadar ki döneme kadar  kurdukları devletlerde boylardan birinin adı vermemişlerdi. Örneğin Oğuz yabgu devleti demelerinde amaç soylarını Hunlara kadar bağlıyor ve Oğuzların Hunların soyundan geldiğini belirtiyor. Daha sonra Oğuz adı ile Türkmen adı beraber kullanılır oldu. Bizim tarihimiz 24 Oğuz boyundan geliyor. Osmanlılar Oğuzların kayı boyundan Selçuklular ise kınık boyundandır.

Türk-Oğuz geleneklerine göre idarî ve sosyal teşkilat, ikili bir yapı oluşturmaktaydı. Bu geleneğe uygun olarak Oğuzlar, Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere on ikişer boydan iki ana kola ayrılmışlardı. Her boyun, idarî ve sosyal mevkilerini yansıtan orun ve ongunları vardı. Yine Oğuz geleneklerine göre Bozoklar hâkim unsur, Üçoklar ona tâbiydi.

24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmut ise 22 boy saymaktadır. 

Türkiye adı:“Türkiye” adı, Türklerin yaşadığı ülkelerin ve Türk devletlerinin adı olarak, Cumhuriyet’ten bu yana değil, 1000 yıldan fazla bir zamandan beri kullanılmaktadır. Türk devletlerinin ve egemen oldukları bölgelerin adları, kendi tarihlerimizde daha çok kurucu hanedanların, hükümdarların veya hâkim boyların adları ile anılmıştır. (Selçuklu Devleti, Harezmşahlar Devleti, Timur Devleti, Babür Devleti, Osmanlı Devleti... gibi). Fakat bu devletlerin hükümdarları da, teba içinde aslî unsur olan toplum da, “Türk” adından, sıfatından asla kopmamış, Türklüklerini her zaman ve her vesile ile belirtmişlerdir. Büyük Selçuk imparatorluğu’nun hükümdarı Sultan Alparslan  “Biz Türkler, temiz Müslümanlarız ve bid’at bilmeyiz. Bu sebeple Allah hâlis Türkleri aziz kıldı” demiştir. Osmanlı Sultanı II. Murad Han, 1441 yılında, Timurlu hanedanının ikinci hükümdarı ve ünlü devlet ve bilim adamı Uluğ Beğ’in babası Şahruh Mırza’ya yazdığı nâmede onu  “Kendisi gibi büyük Türk hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu” bildiriyordu.Timur 'un kendisi de, İran seferinde Şehname 'nin yazarı ünlü şair Firdevsi ’nin mezarına giderek “Kalk, kalk da hiç durmadan kötülediğin mağlup Türk’ü şimdi gör!” demiştir. Kendi adıyla anılan imparatorluğu kuran Timur kendisini şöyle tanıtıyordu:  “Biz ki Mülük-ü Turan, Emfr-i Türkistanız; Türk oğlu Türk’üz; biz ki milletlerin en eskisi ve en ulusu Türk’ün başbuğuyuz!..”

Yabancılar, Türklerin yoğun olarak bulundukları ve hâkim oldukları yerlere her zaman Turkhia (Türkiye) demişlerdir. VI. yüzyılda Bizanslılar bütün Orta Asya’ya “Turkhia”, yani “Türklerin ülkesi”, “Türklerin yaşadığı yer” diyorlardı. Türklerin Orta Asya'dan batıya doğru yayılmaları sonunda, gittikleri yeni yerlere de “Türkiye” denmiştir. IX. ve X. yüzyıllarda İtil (Volga) ırmağından Orta Avrupa'ya kadar olan bölgeye de Türkiye adı verilmiştir. “ Doğu Türkiye” adı verilen bölgede Hazar Türkleri, “Batı Türkiye” denilen bölgede ise Hunlar’ın bir kolu olan Macar Türkleri yaşıyordu. XIII. yüzyılda Mısır’da bir Türk devleti kurulduğu zaman, özellikle Kıpçak Türklerinden Baybars’ın yönetiminde genişleyen devletin hâkim olduğu Mısır ve Suriye, yine “Türkiye” adı ile anılıyordu. Araplar, hem bu bölgeye, hem de Türklerin yoğun olduğu, egemen olduğu diğer bölgelere “Arz-üt Türk” diyorlardı. “Türkiye” sözüne Latince metinlerde de çok rastlanır. Ünlü gezgin Marko Polo, anılarında Anadolu’dan “Turcia Minör (Küçük Türkiye)”, Orta Asya’dan “Turcia Majör(Büyük Türkiye)” diye söz eder.

Türklerin Anadolu’ya 1071 Malazgirt zaferinden sonra büyük topluluklar halinde yerleşmeye başlamalarından, yani XII. yüzyıldan itibaren, yabancılar Anadolu’ya hep Turcia (Türkiye) demişlerdir. 1299’da Anadolu’da kurulan Osmanlı Devleti kısa zamanda güçlenip büyüyünce, devletin hâkim olduğu bölgeler, devleti kuran Osman Gazi’nin adı ile anılır oldu. Fakat Osmanlı Türkleri’nin hâkim olduğu bölgelere yabancılar hem Osmanlı Devleti, hem Türkiye demeye devam ettiler. Osmanlılar’ın hâkim olduğu bölgelerin dışında kalan, ama yine Türkler’in yaygın olduğu yerlere, coğrafî bölge ve ülke adı olarak yine Türkiye, Türk Eli, Batı Türk Eli veya Doğu Türk Eli, Doğu Türkistan, Batı Türkistan denmiştir. Osmanlı imparatorluğu’nun çöküşünden sonra kurulan Türk devletinin adı Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.

Türk devletlerinin sayısı Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldızla simgelenen devletlerden ibaret değildir. Cumhurbaşkanlığı forsunda simgelenen Türk devletleri, belki Türk tarihinin en parlak yıldızları idi, ama tarihimizin parlak yıldızları bunlardan ibaret değildir. Bu yıldızların ilki olarak gösterilen Asya Hun imparatorluğu da şüphesiz ilk Türk devleti değildi. Fakat yakın zamanlara kadar yazılı belgeler bize Türk tarihini ancak Hun Türkleri’nden başlatacak kadar bilgi veriyordu.Peki Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldızla simgelenen devletler hangileridir?

Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanlığı forsundanda anlaşılacağı gibi önceki kurulan devletlerin devamıdır.Gurur duyacağımız yaklaşık 3000 yıllık tarihimiz var.Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu 29 Ekim 1923 tarihidir. Cumhuriyetimizin ilelebet yaşaması için tarihimizden ders almamız gerekiyor. Bunun için Türk Tarih Kurumumuz var. 29 Ekim 1923 tarihi elbette kutlanılması gereken önemli bir tarihtir. Ancak tarihimizin başlangıcı değildir.Ele geçen belgelere göre tarihimiz Hun imparatorluğu döneminde başlıyor. Eğer tarihimizle bağımızı koparırsak bugünkü Macaristan ve Bulgaristan’ın durumuna düşeriz. Macarlar’a Avrupa’da HUNGARY deniliyor. Adından ve atalarının Attila olmasından dolayı  Macarların Avrupa Hun İmparatorunun soyundan geldiği aşikar. Fakat Slavlaştırılarak ve Hristiyanlaştırılarak Türklüklerini yitirdiler. Bulgarlar’da boylarının adı Türkçe Bulgamak kelimesinden geliyor. Onlarda Macarlar gibi Türklüklerini yitirdiler. Batı aynı oyunu Ülkemiz için oynamakta; ‘‘Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar zengin ülkedir ’’diyorlar.Bu yüzden tarihimizi iyi bilmeliyiz.

21.yüzyıl Türkler’in asrı olmasını her Türk vatandaşının arzusudur. Bunun içinde 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile entegre olarak Turan Ülküsünü gerçekleştirmek zorundayız.

Bu kardeş ülkelerimiz  bağımsız olmadan önce ülkemizde bir takım çalışmalar yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun 1111 sayılı kararıyla 12 Kasım 1924'te İstanbul Darülfünuna bağlı olarak Türkiyat Enstitüsü, kuruldu. Atatürk'ün Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü’den Türk kültürünün incelenmesini ve araştırmaların sonuçlarının yayınlanması istediği ile kurulan Enstitü halen İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlı olarak Türk Araştırmaları Enstitüsü adıyla çalışmalarına devam etmektedir. Bugün Hacettepe Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi'nde olmak üzere toplam 6 adet Türkiyat Enstitüleri mevcuttur.

Sovyet Rusya kendi çatısı altında yaşayan soydaşlarımızın birleşmemesi için  Türk dilini 50 ye yakın lehçeye bölmesi , soydaşlarımızı  Azeri, Kazak, Özbek, Tacik, Kırgız vb. gruplara ayırması ve eğitim sisteminde Kril Alfabesini uygulatması sebebiyle soydaşlarımızla entegrasyon arzulanan seviye bir anda gelmemiştir. Ancak son zamanlarda Karabağ savaşında Azerbaycan Türkiye İşbirliği buna ilaveten Azerbaycan Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin çabalarıyla kurulan Türk Keneşi Türk Birliği’nin geleceği için umut vermektedir.

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Türk dili konuşan ülkeler arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştur. Türk Konseyi`nin kurucu üyeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye`dir. Ekim 2019'da Bakü'de gerçekleştirilen 7. Zirve sırasında Özbekistan, Konsey'e tam üye sıfatıyla katılmıştır. Macaristan ise Eylül 2018'de Kırgızistan'ın Cholpon-Ata şehrinde düzenlenen Türk Konseyi 6. Zirvesi sırasında gözlemci statüsü kazanmıştır.

Türk Konseyi'nin temel belgeleri olan 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan Anlaşması ve 16 Eylül 2010 tarihli İstanbul Bildirisi'ne göre, TDİK üyesi ülkeler, Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın amaçları ve ilkelerinin yanı sıra uluslararası hukukun diğer evrensel olarak tanınan ilkelerini benimsemiştir. Barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin uluslararası normlar, Türk Konseyi çatısı altında yürütülecek işbirliğinin zeminini oluşturmaktadır.

Türk Konseyi, 1992 yılından beri toplanan, "Türkçe Konuşan Devletler Devlet Başkanları Zirveleri" sonucunda ortaya çıkan ortak siyasi irade üzerine kurulmuştur. Bu zamana kadar 10 Zirve gerçekleşmiş olup, bunlardan İstanbul'da düzenlenen 16 Eylül 2010 tarihli son Zirvede TDİK'nın kuruluşu resmen ilan edilmiş, öncelikleri ve yol haritası ortaya konulmuştur. Türk Konseyi'nin daimi bir yapı olarak kurulmasıyla birlikte yapılan Zirveler, Türk Konseyi Zirveleri olarak yeniden adlandırılmıştır.

Amaçlar

Nahçıvan Anlaşmanın önsözünde üye devletler, Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın amaç ve ilkelerine bağlılıklarını teyit ederek, Türk Konseyi'nin temel amacını, Türk Dili Konuşan devletler arasında kapsamlı işbirliğini derinleştirmek, bölgesel ve küresel barış ile istikrara katkıda bulunmak olarak tanımlamışlardır. Üye ülkeler ayrıca, demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim gibi temel ilkelere bağlılıklarını ifade etmişlerdir. Türk Konseyi kapsamındaki işbirliği, üye ülkeler arasındaki ortak tarih, kültür, kimlik ve Türk dili konuşan halkların dil birliğinden kaynaklanan özel dayanışma temelinde inşa edilmektedir.

Örgütün, Nahçıvan Anlaşması'nın 2. Maddesinde ortaya konulan temel amaç ve görevleri şunlardır:

- Taraflar arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi;
- Bölge ve bölge dışında barışın korunması;
- Dış politika konularında ortak tutumlar benimsenmesi;
- Uluslararası terörizm, ayrılıkçılık, aşırılık ve sınır ötesi suçlarla mücadele için eylemlerin koordine edilmesi;
- Ortak amaçlarla ilgili her alanda etkili bölgesel ve ikili işbirliğinin geliştirilmesi;
- Ticaret ve yatırım için uygun koşulların yaratılması;
- Kapsamlı ve dengeli bir ekonomik büyüme, sosyal ve kültürel gelişimin amaçlanması;
- Hukukun üstünlüğünün sağlanması, iyi yönetim ve insan haklarının korunması konularının tartışılması;
- Bilim, teknoloji, eğitim ve kültür alanlarında etkileşimin genişletilmesi;
- Kitle iletişim araçlarıyla etkileşimin ve daha yoğun bir iletişimin teşvik edilmesi;
- Hukuki konularda bilgi değişimi ve adli işbirliğinin teşvik edilmesi.

Macaristan’ın bu konsüle katılması sevindiricidir. Macarca ile Türkçe arasında benzer kelimelerde bulunmaktadır,Şöyle ki; (Tino=dana, tyuk=tavuk, keçke=keçi, tarlo = tarla, tekno = tekne,  arpa = arpa, arok = arık, alm a = elma, tanu=tanık, belyeg = belge, erdem = erdem  (fazilet), kek=gök, sarga = sarı... vb.) Bizans tarihinde Macarlara “Türk, Macaristan’a ise “Türkiye” deniliyordu. Macaris -tan’ın Transilvanya bölgesinde oturan Türk asıllı Szekely (Sekel) kabilesi 16. yüzyıl ortalarına kadar eski Orhun alfabesini ve oyma yazısını devam ettirmiştir.

Sonuç olarak özellikle Türk Cumhuriyetlerinin gençlerinin bunları  bilmesi çok önemlidir. Çünkü tahrip edilen, değiştirilen ortak Türklük bilincimizin tamir edilmesi gereklidir. Bizler, ortak tarihimizi  şu an sanki düz çizgilerle değil, kesik çizgilerle biliyoruz. Tarihi ben ağaca benzetiyorum. Ancak eğer bir ağaç kökünden kesildiyse, o ancak lamba veya teyp- radyo vb. gibi eşya asmaktan başka bir işe yaramayan sıradan ve basit bir sırığa dönüşür. Bu sırık kök salmaz. Dal vermez ve yere düştüğünde başka ağaçların neşet edebileceği meyve vermez ve zamanla çürüyüp yok olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum