içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

2023 Yılının Mart Ayı Biterken!

2023 yılı başladığında seçime kadar ve seçimden sonra olmak üzere iki adet senaryo ekonomistlerde hasıl olmuştu. Mevcut Hükümet uyguladığı politikalarla;Kur Korumalı Mevduat hesaplarının devamlılığının sağlandığı, döviz kurunun stabil olarak hareket etmesine izin verildiği ve BDDK‘nın bankalara dayattığı talimatlarla sermaye hareketlerinin kontrol edildiğini görmekteyiz.Seçim sonrası mevcut ekonomi politikalarına devam edilmesi zor gözükmektedir.

Kur Korumalı Mevduat hesaplarına verilen kur artışından kaynaklı tutarın Hazine tarafından karşılanan tutarı 2022 yılında 90 milyar TL seviyesinde gerçekleşmiş. Özellikle Merkez Bankası döviz rezervlerimiz bıçak sırtında yoluna devam ediyor. 2022 yılı turizm gelirlerimiz 46 milyar USD olarak gerçekleşmiş. Üretim kompozisyonumuz gereği Türkiye’de üretilen her birim mal ve hizmetin ortalama ithal girdi içeriği %40 civarındadır. Bu nedenle ihracat yapabilmemiz için öncelikle ithalat yapmamız gerekmektedir. Hükümetin döviz kurunda bir kur atağı yaşanmaması için Merkez Bankası rezervlerini arka kapı tabiriyle devlet bankalarına satma işlemi devam etmektedir. Yaşanan maliyet artışlarına rağmen ihracatta istenilen gelir artışının sağlanamaması ihracatçılarımızı olumsuz etkilemektedir. İhracatçı firmalar Halen 19 TL seviyesinde USD kurunun 25-26 TL bandında olmasını beklemektedir.  

Seçime kadar paranın gideceği tek adresin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olacağı konuşuluyordu. 2022 yılında bazı hisse senetlerinde kazançlar %1000 seviyesinde olurken ortalamada hisse senetleri %200 kazanç sağladı. 2023 yılının başlamasıyla hisse senetleri üzerinde oluşan köpüğün alınması babında endeksin değer kaybettiğini birlikte gördük.

Şubat ayında yaşamış olduğumuz asrın felaketinde ekonomimiz büyük bir yara aldı. Depremin ekonomimize olan etkisinin 100 milyar USD seviyesinde olduğu açıklandı. Açıklanan rakam  Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün %10‘u büyüklüğünde. Sadece yıkılan binaların yeniden inşası için 40 milyar USD para harcayacağız. Depremin vurduğu 11 ilimizde bulunan fabrikaların yeniden üretime başlaması, ekonomimize katma değer sunmasının 2-3 yıl zaman alacağı öngörülmektedir. Mart ayında Amerika’da bulunan SVB‘nin(Silikon Vadisi Bankası )batmasıyla başlayan bir bankacılık krizi ile karşı karşıyayız. Bu krizin daha sonra Avrupa’ya sıçradığını görmekteyiz. Görünüşte güçlü gözüken bankaların varlığını sorgulamaya başladık. Ülkemiz bankacılık sistemi Amerika ve Avrupa bankalarında yaşanacak türbülanslara duyarlı bir yapısının olduğunu unutmamamız gerekiyor.

14 Mayıs tarihinde yapılacak seçim ülkemizin gündemini tamamen ele geçirmiş durumda. Depremin acılarını bile görmezden gelme durumuna geldik. 20 yıllık AKP iktidarının karşısında ilk kez organize olmuş bir muhalafetin olduğunu görmekteyiz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanmak için tüm düğmelere aynı anda bastığını görmekteyiz.İktidarın getirdiği yıpranma ve bir o kadar sorunun çözümü noktasında AKP yapılan anketlerde en yüksek oy alacak siyasi parti olarak çıkmaktadır. Muhalefetin bu konuda çıkaracağı çok ders olduğu  aşikardır. Seçime dönük olarak Hükümetin EYT‘nin kabulü, mükelleflere dönük olarak getirilen mali aflar, en düşük emekli aylığının 7.500-TL seviyesine çıkarılması, bayram ikramiyesinin 2.000TL’ye çıkarılması, elektrik ve doğalgazda yapılan indirimleri bu çerçevede sayabiliriz.Nisan ayı içinde emekli, memur maaşlarına zammın gündeme geleceğini, asgari ücrette bir artış için temmuz ayının beklenmeyeceğini öngörmekteyim.

Seçime giden Hükümetlerin en önemli silahıdır popülist politikalar. Ancak amaç sadece seçimi kazanalım da olduğu için ilerleyen zamanda hazinenin nasıl bir maliyeti karşıladığı  sorgulanmaz. Bunca harcama vergi toplamak ya da dış borçlanma yoluyla değil,TCMB’nin para basmasıyla finanse edilecek. Karşılıksız para basılması demek  enflasyonun artması demektir. Buda cebimizdeki paranın günden güne erimesi demektir.  Ayrıca deprem dolayısıyla  bir ek bütçenin yapılması gerekmektedir. Ek bütçe ile hayatımıza yeni vergilerin gireceğini göreceğiz. Seçimden sonra iktidarda bulunacak Hükümetin  döviz ve faizlerde artışa gideceği görülmektedir. Türkiye ekonomisinin yeniden hizmet ekonomisinden  üretim ekonomisine dönmesi gerekmektedir. Savunma sanayisinde yakaladığımız katma değerli üretim modelini diğer ekonomi kollarında da oluşturmalıyız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum