içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Edilgenliğe Dair

“Yürüyenin üstünde koşan, koşanın üstünde uçan vardır.” Bu Çin atasözü, “Başarı çölüne soyunan bedevilere” dair ihtardır. Oradaki vahalar, yeni seraplar için soluklanma yeridir.

“Ödüller, konularının uçsuz okyanusunda balıklara yuva olacaktır.” “Değirmenler, minimal hayaller için döner”.

Bu ve benzeri deyişler nerede olursak olalım, tam da varılacak yerde olduğumuz ve bunun hakkını vermemiz için söylenmiş.      

Milyarlarca insan yeryüzünde yaşamaya çalışıyor. ‘Çalışıyor’, çünkü oturmak dahi kendi içinde çalışmaktır. Biliyorsunuz, soluk alışımız hiç kesilmiyor; kalbimiz de hiç durmuyor. Akciğerlerimiz oksijene her an muhtaç.

Her soluk alışımızın ardından ciğerlerimiz “işi biten” havayı yenilemek için dışarıya üflemesi, dalında olgunlaşıp kendiliğinden yere düşen meyve, her an ölen milyonlarca insan gibi devime dahil oluyor. Meydana gelen her şey, daha iyisinin oluşması için dağılıyor. Bu, bir defter yaprağında güneşi, havayı, tohumu, ağacı, baltayı,…göremeyişimize benziyor. Göremesekte saydıklarımız ve ötesi, henüz karalanmamış yaprağın içinde. Sonra zihnimizdekiler dökülüyor o yaprağa. Sanırsınız, beyaz kağıda dökülüyor çizip yazılanlar.Fakat yazılanların o sahifeyi oluşturan köklere gidebileceğini onlara yollandığını hiç düşünmeyiz.Teori ile olgular arasında çetin gizemler daima olacaktır. Bu ise eylemlerimizin dışarıya yönelik etkisi olsa da sonunda kendimize yöneleceğine dair eski deyişlerin doğruluğunu hatırlatıyor.

Anlayacağınız ‘pasiflik’, ‘edilgenlik’ öylece durmuyor. Çevresinde olan, onu kuşatan  her neyse  rızalı- rızasız dahil oluyor. Yutmak için ağzımıza götürdüğünüz gıdalar gibi. Onların sonraki ‘işi’, yutulduktan, çiğnendikten sonra başlıyor. Yutanı beslerken, miktarınca ona dahil oluyor, giderek onu kendine dönüştürüyor. Buna “uzun ve umutsuz başarı”, diyebilirsiniz. Bu doğru fakat çok az kişinin dikkate alacağı bir saptama.    

Edilgenlik, debisi yüksek olanı bilip, “sığlık yanılgısına” düşmeyenlerin bilinçli-bilinçsiz teslimiyetidir.Yanı sıra benlik,  derin suların bilinmez zorluklarından habersiz, üstlerinde havuzcuklar inşa etmenin ötesinde bir şey değil. (1)

Demek ki ‘eksiklik’, benliğin iş görme, beğeni mahrumiyetine sebep oluyor. Fakat yanı sıra, “büyük kucağın” yakınında olduğumuzu,  hatta onun tadına ulaşmamızı sağlıyor. ‘Tamlık’ ve  ‘eksiklik’ göreceli kavramlar. ‘Orta düzey’ de öyle. ‘İyi’ ortalamada, ‘mükemmel’ ortalamanın üstünde, ‘zayıf’ ise en altta.Tıpkı elementler dünyasındaki demir (fe) elementi gibi. “Vadide kalan, zenginliği ve sentezin bin bir halinin sahibi olur”, demiş  Lao Tzu.

Gözlerimiz, kulaklarımız var olan titreşimleri, onlardan aldığı payın ne kadar az olduğunu artık biliyoruz. Aletler, cihazlar icat edip onların varlığından haberdar olurken; yine cihazlar aracılığı ile onları yaşamlarımıza yararlı kılmaya çalışıyoruz. Aletler yaparak konfora ulaşırken özneliğimiz aletleşiyor. Bu süreç devam ederse sonunda aletlere dönüşeceğiz.

‘Tam’ olarak bildiklerimiz, değişen koşullara uyum mu; yoksa o koşullarda benlik hisselerini artırmak mıdır?

Mahrumiyet acı mıdır, acının yönlendirmesi mi?

İktidar neyin başarısıdır; ideolojinin mi, benliğin mi? 

İdeoloji, inanç  neyin reçetesi;  acziyetten kurtuluşun mu,  acziyetin tesellisi mi?

Genel kanı; göreceli acziyetin bitmeyeceği; kalkınmış ülkelerde  doğmak, üstün zekalı olmak, kral olmak, başkan olmak,  olanı ve olduranı huzura kavuşturmuyor. Genel, yetersiz  koşullardan kudret ile bağımsız kalmak  mümkün olsa da   bedelinin etkileri geniş olduğudur.

Kudret, güç, buyruk…Hepsi neyin peşinde;zenginliğin, güvenliğin, konforun... Bunlar arasındaki dönüştürücü bağ nedir? ‘Dışarıdaki’ hâkimiyetin ‘içeride’ olması olanaksızdır. Çünkü iç ve dış birbirini zıtlıklarıyla tamamlıyor.

Bu ve benzeri sayısız örnekler, sonunda edilgenliğe çıkıyor. (2)

Bebek ve yaşlılık hallerimizin edilgenliğini düşünerek, gençlik,  irade dönemlerimize değer verelim. Bu değer başladığımız yer ve tükenen ömrümüzle çelişik olmasın. Hiçbir şey bilmeyen bebeklik halimizden görece bilgili halimize çıkıp, yine yaş almış edilgen, unutmuş halimize dönüşümüzü bilerek; bu ‘dönmeleri’ kısaltabilir miyiz?  

Sanırım bu mevki güçlüler için zor, zayıflar için kolay görülüyor.  

Kuvvet zoru kullanarak kolaylığa erişirken; kolaylık zoru hazzetmez, onu daima alt eder. Bunu  her şeyin beraberliğindeki  ‘işlevsel ayrılığı’  kullanarak  yapar.

Açıklamalar:

  1. En’an (çiftlik hayvanları)/6: 6“Kendilerinden önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmüyorlar mı (yerav)? Sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yer yüzünde onları yerleştirmiştik Onları nimetlere boğmuş ülkelerini ırmaklarla donatmıştık. Fakat işledikleri kötülüklerden(bi zunubihim)  ötürü onları yok ettik ve onlardan sonra başka nesiller (karnen) yetiştirdik.”

  2. Varlık değişim ile kayıtlı. Varlık aleminin dışında yokluğun olması; yokluğun varlığa , varlığın yokluğa dönüşmesi eskiden mistikçilikti; şimdi yeni fiziğin soyunduğu alan. Bulgularına göre  atom altı dünyanın pozitronları (anti elektron), nötrinoları ‘yokluk’ denizinden varlık alemine  eşiklik yapıyorlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum