içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Helva Güzellemesi

Lâkabımız  “Helvacılar”, anne soyadım ise “Helvacı” olur da hiç helva sevmez olur muyum? Üstelik bu mübarek taamın hepsi birbirinden güzel ve çokça çeşidi varken. Kur’an-ı Kerim’de geçen kudret helvası, saray helvası, un helvası, irmik helvası, çekme helva, yaz helvası, hele hele Çanakkaleli Kadir Usta’nın peynir helvası…

İrmik helvasını da -eşim enfes yapar- peynir helvası kadar çok severim ama gözdem illa ki klasik sade tahin helvası. Favori markam da Okyay! Üstelik teneke kutudaki…

Ailemizin ve Çukurova insanının “Okyay” tutkusu, üreticisinin Tarsuslu bir hemşehrimiz olmasıyla birlikte, tazeliği ve lezzetiyle de alâkalı diye düşünüyorum. Bölgemizin bu güzide markası, Silifke’nin en ücra köylerine kadar girer, babaların şehirden getirdiği en güzel hediye olarak algılanırdı. Köy yerinde helvanın teneke kutusu bile atılmaz, mesela dikiş kutusu olarak değerlendirilirdi.

Halen alzheimer hastası olan 80 yaşındaki annem bile zaman zaman Taşucu’ndaki evimizden bakkala ya da markete gittiğinde, diğer alacaklarını unutsa dahi mutlaka bir kutu teneke helva ile çıka gelirdi. Oysa henüz bitmemiş helva kutusu mutfak tezgâhında gözünün önünde, hiç açılmamışı da dolapta yedekteydi. Yani Mersin bölgesindeki insanlar için teneke kutudaki Okyay helva, adeta yangında mutfaktan kurtarılacak ilk malzeme gibiydi.

Yakın ilçelerden Ermenek de helvasıyla meşhurdu. Buradan gelen çeşitli helvalar Silifke civarında severek tüketilirdi.

 Rahmetli babamın, “Helvacı” lakaplı Rıfat Dedemin ve diğer yakın akrabalarımızın anlattıklarından; 1950’li, 60’lı yıllarda Silifke ve civarındaki en güzel öğle yemeğinin, fırından çıkan sıcak somunun içine konulmuş tahin helvası olduğunu öğrenmiştim.

İzmir yıllarımda da çok sevdiğim Havra Sokağı’nın Kemeraltı girişinde soldaki ilk helvacı favorimdi. Kendi ürettikleri -taptaze- helvanın yemesine doyum olmazdı.

 

 Helvacı’ya gidelim!

1960’lı, 70’li yıllarda genç kuşaklara helvayı sevdiren ise bir Anadolu rock müzik grubu oldu. 1964’de kurulan “Mavi Işıklar” isimli bu grubun genç mensupları, bir yıl sonra girdikleri Altın Mikrofon Yarışmasında “Helvacı” isimli parçalarıyla ikinci olarak büyük başarı gösterdiler. Ödül olarak, bu şarkı ile “Kanamam” isimli parçaları, yarışmayı düzenleyen gazete tarafından plaklaştırıldı. Hâlâ dillerden düşmeyen bu türkü uyarlaması parçanın sözleri şöyleydi;

Helvacı’ya gidelim/Biraz helva yiyelim

Tanrı bize sıhhat vermiş/Biz ona şükredelim

Helvacı, helva/Şeker lokumlu helva/Kendir tohumlu helva  (Nakarat)

Helvacı helva yapar/Helvasına bal katar

Helvanın çok türlüsü var/İnsan ona can atar

 

Babamın plağı

Bu şarkının Kilis yöremize ait bir türküden uyarlandığını, türküleri çok seven ben bile ancak yıllar sonra öğrenmiştim. Zira 1965 yılına ait bu pop şarkısı o kadar tutulmuş ve o kadar baskın çıkmıştı ki, ilham aldığı “Çadır Altı Minare” (Helvacı) isimli türküyü bile ikinci plana itmişti. Nitekim rahmetli babam, ilk aldığı radyo-pikapla beraber bu şarkının plağını da eve getirmiş ve heyecanla bizlere dinlettirmişti. Babamdan hatıra o “Crown” marka pikabı ve Mavi Işıklar’a ait  plağı hala saklar, zaman zaman dinleyerek mest olurum.

Şimdilerde Tarsus’tan otobüsle her geçişimde, terminal yakınındaki Okyay Üretim Tesisleri gözüme çarpar, eski hatıralarımı yâd eder, başta Rıfat Dedem, anneannem, Cennet yengem ve babam olmak üzere vefat eden “Helvacı” büyüklerimi rahmetle anarım. 

Bu şarkı ve türküyü her duyduğumda ise kendimi dedemlerin Balandız’daki yayla evinde hisseder; Rıfat Dedem, anneannem, dayım, yengem, annem, babam ve kardeşlerimle birlikte yer sofrasında öğle yemeği sonrası tahin helvası yerken bulurum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum