içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İşte öyle bir şey!

İzmir, Ekim 1976...Çiçeği burnunda üniversiteliyim. Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümünü kazanmışım. Okulun ismi havalı olunca “bitirince artiz mi olucan?” şeklindeki imalı sorulara muhatap oluyorum. Doğrusu ne olacağımı kendim de bilmiyorum. Anarşinin en yoğun olduğu dönemde sadece “yeter ki sağ salim mezun olayım” modundayım.

 

Fakülte binamız üniversitenin Bornova’daki kampüsünden ayrı ve daha merkezi bir yerde, Alsancak’ta… Balçova’da oturduğumuz için buraya ulaşmam daha kolay oluyor. İkiztepe Yahyaderesi’ndeki evimizden Üçkuyular’a (Fahrettin Altay Meydanı) kadar 10-15 dakika yürüyor, buradan Alsancak troleybüsüne binerek tek araçla okuluma yakın bir yere ulaşıyorum. Son durak olan Alsancak Tren Garında inip bu yapının içinden geçiyor, şimdi yıkılan Alsancak Stadyumu’na doğru giden caddeden yürüyor, stadın hemen bitişiğindeki okuluma varıyorum.

 

Bu beş-altı dakikalık yolculuğum sırasında genelde sevdiğim şarkıları söyleyip ya da ıslıkla çalarak yolun çabucak bitmesini sağlıyorum. O günlerde ülke çapında Erol Evgin fırtınası esiyor. 1976 yılı ortalarında çıkardığı, bir yüzünde “Sevdan Olmasa”, diğer yüzünde ise “İşte Öyle Bir şey” şarkıları olan plak listelerde haftalarca zirvede kalıyor.

 

“Müthiş ikili”den Çiğdem Talu’nun sözlerini yazdığı, Melih Kibar’ın ise bestelediği bu şarkılar çok hoşuma gittiği için Gar-Okul arasındaki bu kısa yolda mırıldanarak yürüyorum. Adeta dilime pelesenk olan bu güzel şarkıları evde de söylüyor, bazen de ıslıkla çalıyorum.

Bu şarkılardan “İşte Öyle Bir Şey”in sözleri beni daha çok sarıyor. Özellikle “Hani ıssız bir yoldan geçerken/Hani bir korku duyar da insan/Hani bir şarkı söyler içinden/İşte öyle bir şey” bölümü o günlerdeki halet-i ruhiyemi çok iyi yansıtıyor. Çünkü Marksist grupların kontrolündeki okulda üç-dört milliyetçi genç olarak ilk günden beri büyük psikolojik baskı altındayız. Evden okula gitmek için her çıktığımızda “akşama sağ dönebilecek miyiz?” düşüncesi içerisindeyiz. Nitekim bir gün amfide “Halk Mahkemesi”ne çekilerek sorgulanıyorum.

Çok şükür kazasız belasız diplomamı alarak, dört yıl yürüdüğüm bu yoldan sevinçli bir şekilde evime dönüyorum.

 

Erol Evgin’in meşhur ettiği bu iki güzel şarkıyı her duyuşumda kendimi İzmir Alsancak Tren Garından Güzel Sanatlar Fakültesine, daha doğrusu geleceğe doğru yürüyen çiçeği burnunda, idealist bir üniversiteli olarak buluyorum.

Hani eski bir resme bakarken,

Hani yılları sayar da insan,

Hani gözleri dolar ya birden,

İşte öyle bir şey!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum