içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kafkaslardan Esen Yeller

Düşünüyorum da Kafkas milletlerine ilk sempatim çocukluk kahramanım Şeyh Şamil’i tanımamla başlıyor olmalı! Milliyetçi duygularımın depreştiği gençlik yıllarımda “zalim Moskof”a karşı verdiği mücadelesini daha detaylı öğrenince, merhum İmam Şamil’e olan sevgim daha da artmıştı. Nitekim şimdi bile “Şeyh Şamil”in kıvrak ve coşkulu müziğini duyunca gençlik duygularım kabarır, kendimi Kafkaslardan esen  serin yellere bırakır, oradaki cihad ruhunu anlamaya çalışırım.

Ete-kemiğe bürünmüş Çerkezlerle galiba ilk defa 1994 yılında İzmir’den Kayseri’ye geldiğimde karşılaştım. Ve onların da kendi aralarında Kabardey, Hatkoy, Şapsığ, Abzeh gibi boylara ayrıldığını ve dillerinin de farklılıklar gösterdiğini burada öğrendim. Bunun sebebini de esprili bir dille şöyle anlattılar;

 

Dil torbası düşünce…

“Kafkasya, oldukça dağlık ve yüksek bir yer. Bölgenin derin platolarla dolu olması, yöre halkının dillerinin farklılaşmasına neden olmuş. Küçük bir alanda bu kadar çok dilin oluşmasının fıkramsı hikâyesi de şöyle; ‘Tanrı bir meleğini yeryüzündeki insanlara dil dağıtmak için görevlendirmiş. Melek gökyüzünden saça saça giderken Kafkaslar üzerine geldiğinde elindeki torbayı düşürünce bütün diller de ortalığa saçılmış.”

Kayseri’de öğrendiğim diğer bir şey de Avşarlarla Çerkezlerin tatlı rekabetiydi. 1864 Büyük Çerkez Sürgününde gelenlerin bir kısmını, Osmanlı Devleti Avşarların bulunduğu bölgelere de yerleştirince sıkıntılar yaşanmıştı. Çok şükür ki bu rekabet bugün sadece fıkralarda yaşıyordu.

Yıllar sonra İstanbul’da Beyoğlu’nda görev yaptım. İşyerim, İstiklal Caddesi’nin Galatasaray Meydanı civarındaki Kallavi Sokak’taydı. Burada Çerkez mutfağının önemli mekânlarından “Fıccın” da yer alıyordu. Özellikle ‘Büyük Sürgün’ün yıldönümü olan 21 Mayıslarda çok sayıda Çerkez burada toplanır ve daha sonra yakınlardaki Rus Konsolosluğu önüne giderek protesto gösterisinde bulunurlardı.

Kaplan Abi’yle tanışmam

Kayseri’de tanıştığım ve sevdiğim son Çerkez, çay ocağında tanıdığım Kaplan Abi (Uzak) oldu. Kendisiyle 2016 yılında Kayseri Gündem Gazetesi’nde çalışırken tanıştım. Ondaki farklılığı ve birikimi görünce de haber merkezinde gündeme getirerek kendisiyle iki kez haber ve röportaj yapılmasını sağladım.

Bu röportajlar samimiyetimizi daha da artırdı. Onun güler yüzünü görmek, tatlı dilini duymak ve o nefis çayından içmek için fırsat buldukça Kaplan Çay Evi’ne gitmeye başladım. Giderek bu mekânın müdavimi oldum. Daha sonra, arkasında bir kale gibi duran değerli eşi Zerrin Hanımı ve iki evladını tanıdım.

Av karşıtlığı

Bu süreçte hediye ettiğim biyografik kitabımı bitirmediğini öğrenince önce çok üzüldüm. Ancak sebebini öğrenince rahatladım. Çünkü hayatını anlattığım kahramanım ava çok meraklı birisiydi. Kaplan Abi de avcılığa karşı olan, avcılara antipati duyan birisiydi. “Birazcık itikadı olan bu canlara kıyar mı?” diyordu.  

Onun insan sevgisini biliyordum ama hayvanlara karşı olan merhametini de böylece öğrenmiş oldum. Bir gün Güneşli’deki bağ evinden dönerken yaşadığımız bir olay, onun bu yönünü daha da pekiştirdi.

Araba kullanırken yolda son anda küçük bir kaplumbağayı fark edince, “sonra başka bir araç ezmesin!” diye dar yolda manevra yaparak geriye döndü. Oraya vardığımızda araçtan inerek kaplumbağayı sağ salim kenardaki tarlaya bıraktı.

Koronalı karantina günlerinin bize en güzel katkısı bu biyografik kitap için gerekli röportaj ve anıları biriktirmemiz oldu.

Ve şimdi de, bu çalışkan ve güzel insanın, kitaplaştırdığım ilginç, mücadele dolu, ibretlik anılarla zenginleştirilmiş hayat hikâyesi ile karşınızdayım. Beğenerek ve ibret alarak okuyacağınızı umuyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum