içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İblis İşsiz Kaldı...

İngiliz savunma bakanı Winston Churchill, Çanakkale savaşı sonrası Lordlar Kamarasında şöyle dediği rivayet edilir. Eline Kur’an-ı Kerimi alır ve: “Biz Çanakkale’de Türklerle değil, onların Allah'larıyla savaştık ve Allah'larına gücümüz yetmedi.Müslümanların elinden bu kitaplarını almadan veya kitaplarından uzaklaştırmadan onlara birşey yapamayız.”

Düşmanlarını bile kendine hayran bırakan ve İngiltere'de kürsüsü bulunan Muhiddin İbnü'l-Arabi'nin "Kâfirlerin en şiddetlisi" dediği Haçlılar tarih boyunca defalarca Müslümanları yenmek için seferler düzenleyip savaşmışlardır. Savaşarak muaffak olamıyacaklarını anlayınca, İslam’ı ve Müslümanları yok ekmek için başka çareler aramış, bulmak için her yolu denemişlerdir.Bunların içinde İslam’ın en azgın düşmanı ise İngilizlerdir. Onları diğer düşmanlardan ayıran ve farklı kılan en önemli özellikleri ise aleni düşmanlık yapmamalarıdır.İngilizler düşmanlıklarını belli etmez ve dost görünürler.Diğerleri aleni düşmanlık yapıp fırsat buldukça vururken, İngilizler en kritik zamanlarda bile düşmanının yanında yer alıp çarpışıyor, hizmet ediyor görünebilir. Güven ve sevgi kazanırken aynı zamanda kılcal damarlara kadar girip gereken bilgi ve beşeri sermayeyi toplar. Bu dost görünen düşman  beklediği an geldimi düşmanını sırtından vurur sonra onunla birlikte öyle bir timsah gözyaşı döker ki zannedersin sırtından bıçaklanan kendisi. Bunların olduğu yerde iblis bile işsiz kalır...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla 1932'de düzenlenen "Birinci Türk Dil Kurultayı"nın açılış günü olan 26 Eylül, her yıl "Dil Bayramı" olarak kutlanıyordu. Ölümünden önceki son yıllarında Türk dilininin önemine dikkat çekmek için kendisini Türkçe dil meselesine vakfetmişti. Bu durum düşmanlarımızı mutlu etmiyor, önlerine aşılmaz duvarlar konulmasınını istemiyorlardı. Gazi Mustafa Kemal 1935'de mason localarını kapattıktan sonra bile masonlar ondan uzaklaşmak yerine bilakis eskisinden daha yakın olup, tekrar güvenini kazanma gayreti içine girdiler. Ölümünü hızlandırmak için onun yakınında olmalıydılar. Oldular da...

Atatürk rahatsızlandığında Dolmabahçe Sarayı'nda hem Türk hem yabancı çok sayıda doktor olduğundan söz ediliyor. Arada sırada kendine geldiğinde "Aman dil aman dil" diyerek bizleri uyarmaya çalışıyormuş. Ne zaman zehirlenmeye başlandığını bilmiyorum ama belirleyici olanı "Avrupa kasabı" diye de anılan Hitler'in özel doktoru Hans Epinger. Epinger 31 Temmuz günü Dolmabahçe Sarayına geliyor ve hiç kimseye sormadan ya da hiç kimse müdahale etmeden rahatlıkla elini kolunu sallayarak Dolmabahçe Sarayı 71 numaralı Atatürk'ün vefat ettiği odaya giriyor. Saligranlı, cıva içerikli ilacı enjekte ederken odadaki kimse kendisine müdahale etmiyor. 86 yıldır bunun bilinmesine rağmen bir hesap soran çıkmamış. Vefatından sonra ise Gazi Mustafa Kemal'imizin naşı tahnit işlemi yapıldıktan sonra 15 yıl Etnografya Müzesi’ndeki depoya kaldırılıyor.

İşgal sadece silahla olmaz, bir ülkenin dilini, tarihini milli ve manevi değerlerini, kültürünü tahrif edip, unutturarakta işgal edebilirsiniz. Bizi biz yapan değerlerin yıkılıp, düşmanın dayatmalarına bağımlı kılınmamızda bir sömürüdür. Haçlıların, savaşmadan İslamı ve Müslümanları yıkmak için bulduğu yollardan sadece bazıları bunlar peki bu neticelere nasıl ulaştılar? Ülkemize geldiler, gelirken "Biz sizi yıkmak için buraya geliyoruz." demeden geldiler. Ellerinde silah, asker kıyafeti olmadan geldiler. Arkeolog, gezgin, tarihçi ve daha nice farklı kimlik altında, bizden biriymiş gibi geldiler. "Şüphe etmeyen" bizler, onları sevgi, ilgi ve misafirperverlikle karşıladık. Onlarda bizlerle hasbihal ederek mutlu mesut yeraltı kaynaklarımızı, tarihi eserlerimizi, bizi biz yapan değerlerimizi güle oynaya tespit edip bizi yıkma planlarını hazırlamak üzere ülkelerine döndüler. İşlerini bu kadar kolay yapmalarının sebebini ise bizim "şüphe etmememize" bir de "para, mevki ve kadın" gibi nefsani arzular karşılığında satın aldıkları kuklalara  borçlu olduklarını söylüyorlar. Bunu ben demiyorum "hatıralarında" bizzat kendileri söylüyor.

İslam; ırk, dil, kabile ve soy farkı gözetmeden bütün Müslümanları tek çatı altında toplar. Gazze'de yapılan soykırımda bırakın 2 milyar İslam Alemini, sözüm ona İslam aliminlerinden ses çıkaran oldu mu? veya tek çatı altında toplandılar mı? Allah CC. Kur'an-ı Kerim'de kaç kere akletmez misiniz? Siz düşünmez misiniz? İbret almaz mısınız?diye soruyor. Bizler neden ve niçini sorularımızdan çıkardık, şüphe etmiyor, sorgulamıyor ve düşünmüyoruz. Düşünmedikten sonra, akletmedikten sonra, ders almadıktan sonra, üretmedkten sonra bilginin ne önemi var, kitap yüklü merkep gibi sırtda kalır yük olarak kalır... Kur'an-a uyan Müslüman" Adam" olur. Allah için vatanını, milletini, devletini, insanlığı ve canlıları sever ve onların hayrına hizmet eder. Ve bu değerleri hiç bir karşılığa satmaz... Kimin kime hizmet ettiğinin muamma olduğu bir ortamda ne dersiniz muaffak olmuşlar mı?

Bugünün neticeleri için dün yaptıkları ortada, kimbilir gelecek planları için bugün neler yapıyorlar? Polimat bilim adamımız İsmail hakkı Aydın yakında "organ istasyonları" olacağından haber veriyor... Omurga hariç...

Her baktığın gördüğün değil, her gördüğün anladığın değil, her anladığın hakikat değil. Mehmet ORUÇ

Verilenle değil, namusla ter dökerek kazanılanla itibara ve şerefe mazhar olunur! İsmail Hakkı AYDIN

İtibarlı ve zengin olmanın en kolay ve ucuz yolu, hain olmaktan geçer! İsmail Hakkı AYDIN

Gençler! Sakın kişiliğinizi satıp, şunun-bunun sayesinde bir yere gelmeye çalışmayın."Saye" gölge demektir. Gölgeye girenin gölgesi olmaz.! Aziz SANCAR

İşsiz kalan iblis, iş ve işçi kurumuna müracat edince, "Sana sıra gelmez, bekleyen çok, başka gezegene!" demişler.   İsmail Hakkı AYDIN

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum