içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Tarih Yazanlar Tarihi de Yazmalı

Voltaire ve çeşitli yazarlarca yazılan, Newton'ın elma ağacının altında otururken kafasına elma düşmesi sonucu "Yer çekimi kanununu" bulma hikayesini hemen hemen hepimiz biliriz. Bu hikaye inanmamızı istedikleri şekilde kaleme alınmış, gerçeği yansıtmamaktadır. Batıda herkes bu yalana ortak olmak istememiş, meşhur bilim tarihçileri Sigrid Hunke, Carr de Vaux ve Will Durant, Newton’dan 7 asır önce El Bîrûnî'nin "Yerçekimi kanununu"  bulduğunu ve bu kanunun Kindî, Râzî, Bîrûnî, Hâzinî ve İbn-i Heysem’in eserlerinde de yer aldığını ancak batılıların bunu anlamamazlıktan geldiğini ve Newton’un bu kanunu kendine mal ettiğini eserlerinde yazmışlardır. Çağdaş batı işine gelmeyince kendi  tarihçilerini bile duymuyor.

Newton'ın sicili kabarık, Robert Hook'un ölümünden bir yıl sonra yayınlanan "Principia" kitabı üzerindeki şüphe bulutları hâla dağılmadı. Newton'un vukuatları bunlarla sınırlı değil fakat en meşhur olanı "Kalkülüs savaşları" olarak da bilinen, bilim tarihinin en büyük intihal tartışmalarından biridir. Batı'ya göre kalkülüsün bulunmasında iki büyük isim rol oynar. Bunlardan ilki İngiliz Sir İsaac Newton diğeri ise Alman Gottfried Wilhelm Leibniz'dir. Leibnez, kalkülüsü bulduktan sonra Newton ve taraftarları buna karşı çıkar ve iki kez İngiltere’ye gelmiş bulunan Leibnez'i bu ziyaretleri sırasında matematikçilerle görüşüp Newton'un fikirlerini çalmakla suçlarlar. Ancak gerçekte bir şey öğrendiğine  veya Newton’un hesabını bilen biriyle konuştuğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Üstelik Leibnitz’in geliştirdiği sistem Newton'nun sisteminden farklıdır. Özü aynı olmakla beraber geliştirdiği  notasyon sisteminin kullanımı, Newton’un sisteminden çok daha kolaydır.

Bu durum karşısında Leibniz kendini savunan bir kitap yazar ve dönemin en ünlü bilim kurulu olan, Newton'un da üyesi olduğu Royal Society’den yardım ister. Ne yazık ki, soruşturma hiç de adil değildir. Burada çeşitli hikayeler söylenmesine rağmen anlatılmayan tek şey, bu davada "bilirkişinin" Newton olmasıdır. Komisyon, Newton'ın hazırladığı bilirkişi  raporuna göre Newton’un kalkülüsü ilk bulan kişi ama Leibniz’in kalkülüs sembollerini üreten kişi olduğuna karar verir. Savaşı Newton kazanır ama Leibniz’in geliştirdiği notasyon sistemi kullanılır.

Batı'ya; tıbbı, bilimi, matematiği, cebiri ve kimyayı, bunları icat eden Türkler öğretmişlerdir. Bu nedenle bilim dili Türkçe olmuştur. Bu âlimlerimizin, bilim adamlarımızın eserlerinde yer alan buluşları, kanunları yüzyıllar sonra anlayıp çözen çağdaş Batı "Bunu biz bulduk" diye ortaya çıkıp, buna uygun hikayeler uydurup, kılıflar hazırlayıp; o emeklerin, o alınterlerinin, o çilelere katlanan âlim ve bilim adamlarının, tüm insanlık ve canlılar için çalışan hizmet eden hakiki sahiplerinin yerine geçebileceklerini mi zannediyorlar? Bunların tarihte anılacağı yer ancak "Hırsızlığın bilimsel boyutu" olabilir "bilimde hırsızlık" olabilir veya en yalın ifade ile "hırsızlık" olabilir.

Şeytani bilim adamı olarak da bilinen dinamitin babası Alfred Nobel'in kardeşi Ludvig 1888'de ölünce, Alfred'in kendisinin öldüğü zannedilir. Ertesi gün basılan gazetelerde "ölüm taciri öldü" gibi sıfatlarla anıldığını gören Nobel, öldükten sonra kötü anılacağı endişesi ile "Nobel Ödülü'nün" kurulması için tüm mirasını vermiş veya vermek zorunda bırakılmıştır.Batının "aydınlanma", kanaatimce "kararma döneminde", bilim ve dünyadaki tüm bilim insanları kainat ve insanlığa hizmetten, "güce hizmete" hızlı bir şekilde evrilmeye çalışılmıştır.

Günümüzde Nobel dahil, Fields ve Abel gibi kendi aralarında bile hiyerarşisi bulunan bu ödüller; güç odaklı bu sistemi destekleyicisi, kapitalist bir zihniyetle kurulmuşlardır. Güç merkezinde yükselen, etik kural içermeyen bir rekabeti öngörmektedirler. Biriktirmeyi, kızıştırmayı, şöhret ve şehvet odaklı bir yapı halinde bilimde yozlaşmaya sebebiyet vermektedirler. Adil olmayan kapitalist bir hiyerarşi mantığıyla kurulmuş gerçek bilim adamlarına ve bilime büyük haksızlıklara sebep olmuşlardır. Bilimin haysiyet ve namusunu korumak için dayanışma, paylaşım, teşvik, sevgi, itibar, bilgi, beceri ve özveri üzerine  tesis edilen adeletle çalışan "Akademi ve Enstitüler" kurulması ve bilim adamlarına ve bilime "İâde-i Îtibâr" yapılması şiddetle gereklidir. Balığın baştan koktuğu, adaletten uzak, bilim adamını insanlığa ve kâinata değil, güce hizmete zorlayan bu yapılar ve ödülleri ise tasfiye edilmelidir.

Tarihi galipler yazar derken buradaki galiplerden kasıt "hırsızlar ittifakıdır." Bu ittifaktakiler pastadaki payları oranında söz sahibi olup, hırsızlıklarını ortaya çıkarmamak için izleri yok edip, gelecekteki planlarını hazırlayıp, çıkarlarına göre kılıf uydurup, bunları gelecek planlarına göre hikayelendirip, tarih diye önümüze sundular. Tarih yazamayanların tarihi yazma şekileri, kılıf hazırlamaktır. Cemil Meriç bu nedenle "Haçlıların en büyük zaferi tarih kitaplarımızdır” demiştir. Dünya tarihinin "güce aşık" bu çeteyle çilesi başlıklar değişsede Hz. Adem'den günümüze gelmektedir. Adam olmamak için direnen iblisin yolundan giden Karun, Nemrut, Firavun, Muaviye, Ebû Leheb, Ebu Cehil, Hâmân, krallar,papazlar vs. derken günümüze kadar uzanmaktadır. Günümüzde gelinen noktada ise "Homo Deus" oldular. Deus ki ne deus. Şeytan bile jübilesini bunlarla yaptı.

İnsanoğlu gazap, şehvet, akıl ve adalet gibi dört temel üzerine varlığını sürdürür. Bir masanın dört ayağı gibi.  Hepsi gerekli ama ölçüsü ne olmalı ? Bunlardan birinin lider olması  gerekir ki insanın, fıtratına uygun ‘DENGE' olabilsin, ölçü belirlenebilsin. Şehvet? Gazap? Akıl? Adalet?  Ancak  "Adaletin" diğer üçüne önderlik etmesiyle bu denge sağlanır. Böylelikle duygu, düşünce, inanç ve davranışlarda ‘hak ve hakkaniyet ölçüsüne’ uygun, dengeli, adaletli ve kontrollü hem aklı selim hem de kalbi selim olarak yaşanabilsin. Sorumluluklarımız Allah’ın yaratma amacına (fıtratına) uygun olarak yerine getirilebilsin.

Yüce Rabbimizin İslamda bizden muradı "Adam" olmamızdır. Bu da "adaletin" lider olması ve dengenin sağlanabilmesi ile mümkündür. Adamlık, insandan sisteme entegre olarak Medeniyetimiz kurulmuş ve adalet hayatın her alanına hakim olmuştur. Devlet büyüklerimize,  ilim adamlarımıza, bilim adamlarımıza, halkımıza ve hayatın her alanına sirayet etmiştir. Büyümenin yanısıra tüm canlıların gelişimine hizmet eden, bu hizmette yarışılan,tüm canlılara adaletle davranan, ilim ve irfanla "kalemle" yazılmıştır. Kan ve gözyaşı ile değil sevgi ve hoşgörü ile yazılmıştır.Türkler bu medeniyetin temel  taşlarıdır ve diğer medeniyetlere öncü ve örnek olmuşlardır. Karanlıkta yol bulmak isteyenler her zaman ışığı takip eder, bu nedenle  diğer medeniyetler de her zaman medeniyetimizi takip etmişlerdir. Biz "TARİH YAZARIZ" hırsızlar ise TARİHİ. İnsanın kendi tekamülünde"Adalet" ne ise Dünya Medeniyetleri içinde de "Medeniyetimiz" odur. Bu dünyanın "Canı, Adaleti ve Vicdanı." Önce hakikati öğrenmek gerekir ki yanlışlar ayırt edilebilsin. "Milli Tarih"" Milli Dil ""Milli Aile""Milli Eğitim" TARİH YAZANLAR TARİHİDE YAZMALI...

TARİH YAZAN ECDADIMIZA SEVGİ, SAYGI ve HÜRMETLERİMLE...

Aziz Millet'im! Gün, Mustafa Kemal'in "Ey Türk Gençliği" hitabesini yeniden okuyup, mucibince hareket etme günüdür! Şimdi aklımızı başımıza toplayarak din, dil, ırk, mezhep, parti ve her türlü tefrikayı bir tarafa bırakıp, vatanımıza sahip çıkma günüdür! Yarın, vakit çok geçmiş olacak.   İsmail Hakkı AYDIN  

Türk milleti ayağa kalkmadıkça ne İslam âleminin ne insanlığın ne de cihanın ayağa kalkması mümkündür!   İsmail Hakkı AYDIN

İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünya'da ki kaosun nedeni; Eşyaların sevilmesi ve insanların kullanılmasıdır.   Cemil MERİÇ

Tarihin adil rüzgarı; Şaklabanları, soytarıları, sahtekârları, hırsızları, hainleri, müfterileri ve nankörleri, sonunda savurup gübre kuyusuna gömer ama fikir çilesi çeken büyük ruhlar, sonsuza kadar yaşamaya devam eder.  İsmail Hakkı AYDIN

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum