içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Plajlara vuran ölü ruhlar
 

İletişime açık birisiyimdir. Anlamsız ve amaçsızca konuşmaları bile ilgiyle dinlerim. Öyle ki, bana ve muhatabıma yararı olmayacağına kesin kanaat getirinceye kadar...

Dedim ya iletişimci doğamın bir parçasıdır bu davranışım.

Okuduğum tüm akademik disiplinlere uymasa da; saçma sapan sözlerin nereye varacağını bilsem de iletişimin temel kuralı “nezaketi” ihmal etmem.

Aşırı sıcaklar yüzünden plajlar sık gidiyorum ve yeni insanlarla tanışıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde 5-6 ergenin deniz sefasına tanık oldum. Hepsi erkekti. Kadınların “oğlum yapmayın şunu” diye uyardığı ama umurlarında olmadığı hareketi tarif ediyorum.

Yeminle bir insan hareketi değil. Yani insan beyni böyle bir hareketi kaslara nasıl aktarır akıl almıyor.

Biri denizin içinde oturup diğerinin omuzlarına oturmasını sağlıyor. Suyun dışında olanlar yine insana ait olmayan sesler çıkarıyor. Suyun altından çıkanı kıyıya kaçıncaya kadar dövüyorlar. Hızlı koşabilirse daha az darbe alıyor ama hiç da şikayet etmiyor. Bildiğiniz şiddet!

Daha tarif edilemez, mana ve yararı eğlence sınıfına girmeyecek hareketler çevredeki insanları huzursuz ediyor.

Artık iletişimci olarak devreye girmem gerekiyordu. Kararlı ve otoriter bir tonda; Gençler şu kaba saba hareketler bittiyse bir şey konuşalım!

İletişimin her yolunu denedim. Hareketleriniz çevreyi rahatsız ediyor, sizin gibi gençlere yakışmıyor gibi sözler…

Tesir etmiyor, “Ne var hareketlerimizde, biz böyle eğleniyoruz…”  derken birisi “Sana ne?” dedi. Bu sabır sınırlarımın sonuydu.

Son kozumu kullandım. Burada diyemem ama onların anlayacağı dilden bir iletişim yöntemiyle toparlanmaya başladılar. Sonra da “5 dakika veriyorum, burayı terk ediyorsunuz” sözlerimden 2 dakika sonra plaja bir huzur geldi.

Pek çok teşekkür aldım.

Asıl konu şu; ben bu konuşmaları yaparken sadece kendi aralarında rahatsızlığını belirtip gençlere uygunsuz davrandıklarını topluca söylemekten çekinenler şimdi konuşuyordu. Bana teşekkür etmelerine aldırmadım. Sadece “bunları o hareketleri yapanlara söylemediğimiz sürece asla huzur bulamazsınız” demekle yerindim.

Bir başka gün başka manzara…

Yine 5-6 genç kız şemsiyenin altına toplaşıp bilgi yarışması yapıyorlar. Öyle böyle değil. Ülkelerle ilgili bilgiler, devlet başkanları ve güncel olaylar… Ekonomi, politika gibi ciddi konularda sorular geliyor ve doğru cevaplar olgunca kutlanıyor.

Neredeyse bir saat sürdü. İçlerinden biri “kızlar bir denize dalıp çıkalım, 5 dakika ara…” deyince fark ettiler nerede olduklarını…

Tekrar devam.

Artık benim için gitme vakti geldi. Ama giderken de “kızlar, bu plajda dün sizin yaşlarınızda genç grupla karşılaştım” diyerek başımdan geçeni özetledim ve onları tebrik ettim. Duygulandığımı ve umudumu yeşerttiklerini ifade ettim.

Yüzlerindeki kıvancı görmeye değerdi. Takdir edilmek ne büyük mutluluk. Hele gençler için. Yaptıklarının değerli olduğunu bildirmek en güçlü iletişim yolu.

Şimdi ne var bunda diyebilirsiniz. İki genç grup, iki davranış modeli… Asıl insanların durumu!

Olumsuza karşı tavır almıyorsun, değerli bir davranışı takdir etmiyorsun…

Pekiyi niye şikayet ediyorsun?

Bugün plajdaki Almanya’dan emekli dayıya diyorum. Onun şahsında bu iki örnek olaya duyarsız kalanlara diyorum.

Sessizlik bazen iyidir.

Yerindeyse bazen asilce davranıştır sessizlik.

Bazen sessizlik ihanetin suskunluğudur.

Zamanı ve yeri geldiğinde konuşmayanlar huzuru hak etmiyordur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum