içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Hicret

Hicret, Müslümanlar ve İslamiyet için çok önemli bir olaydır. Hicri yılbaşı olması dolayısıyla Cuma hutbelerinde, vaazlarda ve çeşitli sohbetlerde bu konu işlenecektir.

Hicret bir yerden bir yere önemli amaçlar uğruna varını yoğunu, her şeyini terk edip başka bir diyara göç demektir. İslamiyet’in yayılmasında ve güçlenmesinde çok önemli bir değere sahip bu olayda peygamber efendimiz ve müminlerin evlerini, barklarını, bütün mallarını, hatta ailesini ve çocuklarını dahi geride bırakarak Mekke’den Medine’ye (Yesrib) yani hiçbir varlıkları olmadığı, geçimlerini nasıl sağlayacaklarını bilmedikleri, insanlarını tanımadıkları, yarına nasıl uyanacaklarını ve hatta nerede kalacaklarını dahi tasavvur edemedikleri bir diyara göç etmeleridir.

Hicretin diğer yönü ise Ensar yani Medinelilerdir. Hiç tanımadıkları, sayılarını ve ihtiyaçlarını bilmedikleri, hangi sorunlarla karşılaşacaklarını tahmin bile edemediği insanlarla evini, yatağını, yiyeceğini, suyunu, malını mülkünü paylaşan insanlar.

Bu nasıl bir teslimiyettir ve nasıl bir imandır ki, hem Muhacirler ve hem de Ensar bu birlikteliği, büyük bir kucaklaşma ve bayram haline dönüştürmüştür.

İşte hicretin esas ele almamız gereken noktası budur. Yani Allah’a sorgusuz sualsiz hiçbir endişeye kapılmadan teslim olmak. Böylesine güçlü bir iman.

                Hicret sevdiğinden uzaklaşmak mıdır yoksa sevdiğine kavuşmak mı

                Hicret acılardan kaçmak mıdır yoksa acılarla kucaklaşmak mı

                Hicret çok sevmek midir yoksa çok sevilmek mi

                Hicret aşağılara düşmek midir yoksa yücelmek mi?

                Öyle ya hicret edenler bütün sevdiklerini, evini, yurdunu malını, çocuklarını veya anne babasını bırakıp uzaklaşmaktadır. Fakat diğer yandan âşık olduğu Allah’a ve peygamberine kavuşmaktadır.

Muhacir hicretle Mekke’de kendisine çektirilen acılardan kaçmaktadır. Fakat yersiz yurtsuz, aç kalmaya, başkalarına muhtaç olmaya, daha da ötesi ölmeye yaralanmaya gazi olmaya gitmekte acılarla kucaklaşmaktadır.

Muhacir Allah’ı ve peygamberi çok sevdiğinden hicret etmektedir. Fakat diğer yandan Allah’a ve peygamberine sevgili olmaktadır.

Muhacir her şeyini terk ettiği için sersefil olmaktadır. Fakat diğer yanda Ashabı Güzin olma mertebesine yücelmektedir.

Düşünsenize, vatan hizmeti dediğimiz askerliğe evladımızı gönderirken veya giderken memuriyet görevi olarak vatanımızın bir bölgesinden başka bir yerine gitmek zorunda kaldığımızda binbir torpil bulmaya çalışır korku ve endişe içinde kalırız. Hâlbuki memur olarak gidecek olan kişi orada para kazanacaktır. Askerin her türlü ihtiyacı en iyi şekilde karşılanacaktır. Bütün buna rağmen aman şuraya gitmesin diye yapmadığımız kalmaz.

Düşünün, canını seve seve vermek üzere, oğluyla veya babasıyla savaşmayı dahi göze alarak her şeyden vazgeçip göç etmek. Sadece Allah’a sevgili olmak ve peygamberi uğrunda ölmek. Bütün hesap bu. Var mı bunu yapabilecek bir iman bizlerde?

Bizler nasıl yaşıyoruz? İmanımız için nelerden vazgeçiyoruz? Vazgeçebilir miyiz? En imanlımız dahi, evlerin en güzeli ve konforlusunda, en lüks eşyalar içinde, en lüks arabalara binerek, tıka basa ve envai çeşit yiyerek ve hatta resmederek yaşıyoruz veya yaşamak istiyoruz. 5 vakit namazı, yaptığımız ibadetleri yeter sanıyoruz.

Ey Müslüman kardeşlerim! Ashabı Kiram gibi yaşayıp inanmadıkça bizler çok zayıf Müslümanlarız. Çok samimi olarak yaşayışımızdan az biraz eksilterek bir Müslümanla paylaşabilir miyiz? Dikkat edin yaşayışımız değişmeden değil eksilterek yaşamaktan bahsediyorum. Bizler yardım etsek dahi yaşayışımızdan bir şey eksiltmiyoruz. Aksine yaşayışımıza eklemelere devam ederek yardımda bulunuyoruz.

Kardeşlerim naçizane bu kardeşiniz de dâhil bu mukaddes hicret gününde böyle bir imana sahip miyiz sorgulamalıyız. Böyle bir imana sahip değilsek, bu bizi rahatsız ediyor mu etmiyor mu diye değerlendirmeli ve muhasebe etmeliyiz.

Ben şahsen böyle bir imanın hasretini çekiyorum. Fakat maalesef yeterli bir gayret göstermediğimi de fark ediyorum. Gelin bu güzel günde İslam’ın dünyayı fethinin başlangıcı olan bu günde, önce kendi gönüllerimizi, sonra mümin kardeşlerimizin gönüllerini, sonra dünyayı ve cennetimizi fethetmek için yüce rabbimize dua edelim.

Hicri yılbaşınız kutlu olsun. Gelecek olan yıl ve yılların İslam’ın zafer yılları, fitnenin ve kanın durduğu ümmetin birleştiği yıllar olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum