içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Sabahattin Ali

Onun bir şeyi olsaydım, ne yazardım?

Okuyun…25 Şubat 1907 ‘de doğdu! Bazen nasıl doğduğun değil, nasıl öldüğün ele verir toplumunu! Öyle ya yaşarsın yasaklı belki ama ölmemelisindir.. Aslında hikaye böyle başlamadı. Sabahattin Ali, Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere'de doğdu. Öğretmen Okulu'na Balıkesir'de girmeden önce İstanbul, Çanakkale ve Edremit'te yaşadı bir süre. Birinci Dünya Savaşı'nın neden olduğu, zorlu bir çocukluk dönemi yüzünden okul hayatı sekteye de girmişti. Daha sonra Balıkesir'den İstanbul Eğitim Enstitüsü'ne transfer oldu ve 1926 yılında öğretmen sertifikası ile mezun oldu. Şiirleri ve hikayeleri, okulun öğrenci gazetesinde yayımlandı. Bir yıl boyunca Yozgat'ta öğretmenlik yaptıktan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bir burs kazandı ve 1928-1930 yılları arasında 15 gün Berlin'de kaldıktan sonra Potsdam'a yerleşti.

Türkiye'ye döndüğünde, Aydın ve Konya'daki liselerde Almanca dersleri verdi.

Ne oldu ise o zamanlar oldu…

Eğitime başladı zağar!

Suçlamalar peşi sıra…

İçeri atıldı.

Ardıl sıra.. 1931, 32 ve 33…. Aydın, Konya, Sinop…O meşhur Sinop Cezaevi’nin dışarıdaki dalgalar gelip hücre duvarını yardığı zamanlar. Dertler ile oyalanırken…

1933 yılında, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının 10. yıl dönümünü kutlamak amacıyla verilen af kapsamında, Sinop Kalesi Cezaevi'nde cezasını tamamladıktan sonra serbest bırakıldı…Sonra sürekli cezaevine girdi ve çıktı. Çıktı ve girdi. Komünistti iddiası ile yaptığı işler sakıncalı olmaya devam etti. En son 1948’de Cezaevinden serbest bırakıldıktan sonra mali sorunlar yaşamıştı. Pasaport başvurusu reddedildi.

Peynir götürme bahanesiyle kaçmak istediği Avrupa yolunda, Bulgaristan sınırında öldürüldü; muhtemelen 1 veya 2 Nisan 1948'de. Cesedi 16 Haziran 1948'de bulundu.

Sonrasında kimin öldürdüğü tartışıldı, soruşturuldu.. Genel olarak, onun sınırı geçmesine yardım etmek için ödenmiş olan Ulusal Güvenlik Servisi ile bağlantısı olan kaçakçı Ali Ertekin tarafından öldürüldüğüne inanıldı. Ee o da ertesi seneye serbest bırakıldı. Şaşırdık mı! Başka birileri ise Ertekin'in onu güvenlik servislerine teslim ettiği ve sorgu sırasında öldürüldüğünü iddia etti. Ve o öldü... Ardıl sıra. Peşi sıra.……. ‘Ses’ - kitabı var bu adamın, sesi duyulmamışlar için. Kendisine yok şimşir tarağı.. Birileri için elzem olmak yaşamda tutunmanın yoludur, o sesi kısılandı. Bugün doğdu. İyi ki doğdu! Eşi Aliye ve Kızı Filiz’e kavuşamadı.

Ama bir şiiri var: Gurbette en çok okuduğum,

‘SENİN ADIN KAVUŞMAK OLSUN’…

Sen benim yanı başımdaki uzağım

Sen benim uzağımdaki en yakınım

Dokunmam yasak sevmem yasak

Sensiz bu hayatta yaşamak tuzak

Sen adını koyamadığım

Senin adın kavuşmak olsun…

Sisli bir gecede ses olup da gel

Bir sonbahar gününde yağmur olup da gel

Soğuk bir kış gününde rüzgar olup da gel

Ilık bir yaz gecesinde düş olup da gel

Sen bana yasaklarından sıyrılıp da gel

Sen adını koyamadığım

Senin adın kavuşmak olsun…

Bir gün gelirde tutarsam ellerini

Bakarsam gözlerine sevgi dolu

Doğarsa sende yeniden bu beden

Ve o gün verirsem şayet son nefesimi

Ölmeden haykırmak isterim son bir kez

Sen adını koyamadığım

sen yaban gülüm sen dağ çiçeğim

sen ruhu revanım

sen yaşama sevincim

yasaklım adı bende saklım

senin adın kavuşmak olsun

senin adın..

senin adın seviyorum olsun

seviyorum olsun! …

seni seviyorum, seni seviyorum

 
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum