içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kuyu ve Sarkaç

Sene 2007

‘Yolda bulduğum bir kitap ile başladı herşey!’

Ben suçsuzum…

Brooklyn Heights ara sokaklarında yürüyorum, her şey var. Herşey.. Atılmış. Kitap, kıyafet, çatal seti, çalışan düz ekran TV, yeni spor ayakkabı.. Kuyu dibi gibi… Atılanlardan birine denk geldim. Bir kitap… The Pit and the Pendulu  -Kuyu ve Sarkaç—-adlı kısa bir hikaye. Edgar Allan Poe’dan.. Aldım yerden. Geçtim bir cafe’ye okumaya başladım.

‘İspanyol Engizisyonu’ dönemi.. Gerecek belli.. Anlatan ölecek.. Çünkü..İspanyol Engizisyonu tarafından mahkum edilmiş. Suçunun ne olduğu veya neden cezalandırıldığı belirsiz…Ama o meşhur işkenceleri görecek.. Kap karanlık bir hücrede uyandığınızı hayal edin.Uyanır uyanmaz el yordamı bakınırken…bir ‘kuyu’ görüyorsunuz, göremiyorsunuz ki istenen bu… Kuyu, dipsiz gibi görünen bir uçurum ve içine düşmek kesin ölüm anlamına geliyor… Bu kuyu, Engizisyon tarafından ölüm tuzağı olarak hazırlanmış. İşkence bu.

Daha bitmedi… Varan 2: Hücrenin tavanından aşağıya doğru inen devasa, keskin bir ‘sarkaç’ var. Sarkaç, yavaşça ve acımasız bir kesinlikle her sayfada ona doğru iniyor. Saat sarkacı gibi ileri geri sallanarak, her geçişte biraz daha aşağı inen bu sarkacı okurken tırnaklarımı yemeye başladım... Sarkaç yavaş yavaş anlatanı ikiye biçmek üzereyken, zamanın tükenmekte olduğu gerçeğiyle .. okumayı bıraktım.

Her hikayede aradığım bir kurtuluş vardı ki bu hikaye o hikaye değildi, belli.. Ellerindeki bağları, farelerin yardımıyla çözmeyi başarsa da Engizisyon burada da durmamıştı ve hücre duvarları ısınarak kapanmaya başlamıştı, onu kaçamayacağı şekilde kuyuya doğru itmeye zorlanıyordu.. ‘Ortada kuyu var, yandan geç!’ Bizdeki şarkılar aklımda tam kuyuya düşmek üzereyken, ‘Fransız ordusu’ …Tataaa belirir.. Neden ‘Fransız ordusu’ anlatırım sonra!.. Ve atlatıcımı kurtarmışlardı. Tırnaklar yendi…kurtulan anlatıcı ile bayram yaptığım 5. Saat.. yolda bulduğum diğer şeylere inceliyorum. Çöp adamlar gibiyim :) Ama sinirim bozuldu, bu hikaye kafamda başka işkenceleri çağrıştırdı.. Boğazıma dizilen çöreğin de etkisi var ama daha ötesi kitap ile bulduğum atıldığına inanamadığım çatal seti.. Atılamayacak kadar güzel! Alem bunlar… Bu güzel yepyeni çatal setini nasıl atarlar? Bazı çatalları atmak istersiniz gerçi.. Bunca işkence hikayesi ardından… Heretic’in çatalı” bir işkence aleti olarak geçmişte kullanılmış mesela… Orta Çağ’da ve Engizisyon döneminde dine karşı çıkanlar veya sapkın kabul edilen kişiler üzerinde uygulanan bu tür işkence yöntemlerinden, bu hikayede de geçiyor. Sivri çatal çene altına konur, göğsüne kadar. Uyursan ve boyunu eğersen batar.

İnsanlığı kör kuyulara atmaya meraklı çatalı çene altına dayayıp, uyursa eğilen boynu ile batmasına ve acısına uğraşan bir dünyada bulduğum bedava şeyleri düşünüyorum, derken bedelleri ödenenleri… Hürriyet’i.. İfade özgürlüğünü. Cadılık Makamını.. İşkenceleri. Edgar Allan Poe’yu.. Yetim ve öksüz bu yazarı.. Onun Gizemli ölümünü.. Kuytuluk özlemlerini. Karanlık dimağını.. Herşeyi düşünürken…

Ama içlerinden biri hep dertli beynimde. Bu başka bir durum. Ama işkencesi değişmiyor.. Düşünce Özgürlüğü.. O çatal hep onun atında bekliyor…

Uyuduğumuzda saplanıyor. Poe’nun sokak köpek yalnızlığı gibi…

Tam beynimize doğru!

Ben Suçsuzum…

Sarkaç yaklaşıyor..

Tik Tak… Tik Tak….

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum