içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Asrın Faciasının Gösterdikleri?

Kahramanmaraş merkezli asrın felaketi bize neyi gösterdi? Öncelikle insanımızın içindeki merhamet duygusunun ne kadar yüksek, fedakarlık boyutunun ne kadar engin, vicdanının ne kadar temiz olduğunu gösterdi. Deprem felaketinin yaşandığı ilk günden itibaren, devletimiz felaket bölgelerine hızla intikal edip, tüm kurum ve kuruluşlarını seferber ederken, merhameti kuşanmış insanlarımız da gecesini gündüzüne katarak depremzedeler için neler yapabileceklerini ivedilikle ortaya koydular. Ayni ve nakdi yardımlarını felaket bölgelerine ulaştırdılar.

Enkazdan kurtarılan ve felaketi iliklerine dek hisseden depremzedelerin üstüne örtecekleri sıcak bir battaniye, sofralarına koyacakları sıcacık bir çorba olabilmek için var güçleriyle çabaladılar. Türk devletleri Azerbaycan, Özbekistan, Tacikistan gibi can ülkelerimiz ağıtlar eşliğinde dişinden tırnağından artırdıklarını gözünü kırpmadan deprem bölgelerine bağışladılar. İslam ülkeleri, felaket bölgelerine yardımlarını esirgemediler. Suudi Arabistan, Katar vb. ülkeler, hem ayni, hem nakdi yardımlarıyla felaketzedelere destek oldular. Deprem bölgesi dışındaki kadınlarımız, analarımız pişirdikleri ekmeklerle felaketzedelerimizin sofralarında aş oldular, umut oldular. Bu felaket, acıların diplomasi üstü olduğunu da gösterdi.

Yıllardır Türkiye’yle kanlı bıçaklı Yunanistan, felaket bölgelerine arama kurtarma ekibi gönderdi. Yunan ekibi enkazlarından altından canlarımızı çıkardı. Kabul etmeliyiz ki, canımız Anadolu fay hatları üzerine kurulu bir coğrafyadır. Bu gerçeği içimize sindirmek, tüm benliğimizle kabul etmek, akıl ve bilimin ışığında tüm hayatımızı düzenlememiz gerekiyor.

Şehirlerimizin planlamaları, konut stoklarımız deprem algısını en üst düzeyde yaşayarak planlanması gerekiyor. Müteahhitlerimiz, mimarlarımız, denetçilerimiz, yerel yönetimlerimiz, hükümetimiz şehirlerin planlanmasında deprem vicdanını kuşanarak hareket etmeliler. Şehirlerimizi, ilçelerimizi, köylerimizi, beldelerimizi her an deprem olacakmış gibi yarınlara hazırlamalı, felaket öncesinde tedbirimizi alarak daha sonra tevekkül etmeliyiz. Herkes, sorumluluk almanın ne demek olduğunu bilerek deprem gerçeğini tüm vicdanıyla yaşamalı. Şehirlerimizi kurarken, önce yüreğimizi, vicdanımızı kontrol edersek, o zaman hiçbir problem kalmaz. Zira kurduğumuz şehirlerin altında işte o zaman birilerinin eksik vicdanını aramak zorunda kalmayız. Felaket bölgelerinde arama kurtarma çalışmaları için 80’den fazla akut yardım ekibinin geldiğini gördük. Bunun yanında bir çok ülke, hem ayni hem nakdi yardımlarını açıkladı. Konteynerlerini, çadırlarını, battaniyelerini, yiyecek içecek yardımlarını da gönderdi. Hala da göndermeye devam ediyorlar.

Gurbetçi vatandaşlarımız boş durmadı, hemen seferber oldular, topladıkları yardımları felaket bölgelerine ulaştırdılar. Bu felaket Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne kadar büyük bir devlet olduğunu bir kez daha gösterdi. Hiçbir devletten para yardımı veya borç istemedi. IMF ve Dünya Bankası’nın kapısına da dayanmadı. Deprem felaketinin yaralarını sarabilmek, felaketzedelerin başını okşayacak her türlü çalışmayı kendi özkaynaklarıyla yapacak şekilde planlamaları şeffaf şekilde insanlarımızla paylaştı.

Ve ne yazık ki deprem felaketinden çok daha can acıtıcı gerçeklerle de karşılaştık. Ruhunda muhalefet etmiş olmak için muhalefet yapmak olan siyasi partiler kirli siyasi emellerinden rant devşirebilmek için tek yürek, tek bilek olmamız gereken bu günlerde provakatif şekilde ve moral bozan siyasetlerini yapmayı sürdürdüler. Bunun yanında felaket bölgelerinden yayın yapan bazı televizyon kanalları da halkı yalan haberlerle insanımızı canhıraş şekilde çalışan hükümetimize karşı kışkırtmak için özel bir çaba sergilediler. Kirli bir dezenformasyon sürecini yürüterek zihinleri bulandırmaya devam ettiler. Sosyal medya platformlarında felaketi sömürmek için yuvalanan habis zihniyetliler, yaptıkları paylaşımlarla moral bozan bir algı operasyonu yürüttüler.

Bir Sosyal Hizmet Uzmanı olarak açıkça ifade etmek isterim ki, bu kirli dezenformasyon felaket bölgelerinde yaşanan acıdan çok daha incitici ve yıpratıcı olmuştur. Medyamızın görevi ve sorumluluğu, felaket bölgelerindeki acının dindirilmesi için tüm hücreleriyle bir araya gelen insanımızın birlik ve dirliğini artırmak, depremzedelerimizin başının şefkatle okşanması için çabalamak olmalıdır. Asrın felaketiyle sarsılan Türkiye, elbette bu facianın yıkıntılarının altından sağ ve salimen, daha diri şekilde kalkmayı bilecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum