içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Türkiye'de Siyaseti Kimler Yapıyor?

Siyasi rekabeti çekenler, seçim yarışa girenler 2820 sayılı kanuna göre kurulan siyasi partiler olmalıdır.

Kazansa da, kaybetse de, o siyasi parti sonuçlarına katlanmaktadır. 

Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda siyaseti TBMM ve siyasi partiler dışında o kadar çok kişi ve kurumlar yapmaktadır ki, dünyada eşi benzeri yoktur.

Türkiye de siyaseti onlar yapıyor, ceremesini siyasi partiler ve Türk halkı çekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı siyasete hep ideolojik yaklaşılmıştır, hâlbuki Avrupa veya Amerika’da olduğu gibi ülkemizdeki siyasi partiler de hükümetten hizmet beklemelidir, ekonomik anlamda refah düzeyini arttırmasını beklemelidir, insan hakları ve özgürlükler anlamında geliştirilmiş kanunlar beklemelidir. 

Uluslararası ilişkilerde ülkenin dünya siyasetinde itibarlı ve saygın bir duruma getirilmesini, dışarıya karşı güçlü olacak uygulamaları ortaya koymasını beklemelidir. 

Ancak ülkemizde buna izin verilmedi, sürekli olarak konu ideolojik çatışmalara getirildi, ülke içerisindeki birlik ve dirlik bozulmaya çalışıldı.

İnsanların veya seçmenlerin verecekleri bir oyun karşılığında alacakları hizmeti, refahı bir kenara bırakıp, sağcılık, solculuk, milliyetçilik, Atatürkçülük, muhafazakârlık, ırkçılık, faşistlik, çağdaşlık, gericilik, komünistlik, sosyalistlik, emekçilik, şeriatçılık, yobazlık ve benzeri söylemlerle ideolojik saplantılara sürüklemeye çalıştılar. 

İnsanlar bir partiyi seçerken bunları göz önüne alarak oy vermesi gerekiyormuş gibi yönlendirmeye çalıştılar. 

Hizmet üretemeyenler ideoloji üretme peşine düştü, ama şunu unutmayın ki, dünyanın en rahat işi konuşmaktır.

Değerli okuyucularım bu fakir 51 yaşında ve bu yaşıma kadar öğrendiğim  gerçeklik, insanların ne söylediğine değil, neyi yaptığına bakmanın daha doğru olduğudur. 

Bütün siyasi partiler birçok vaatler vermektedir, ancak önemli olan neyi yaptıklarıdır.

"İyi hizmeti kimin yaptığının önemi yok, önemli olan benim gibi düşünmeli, benim gibi yaşamalı, benimle aynı mezhepten olmalı" görüşü ön plana çıkarılmaktadır. 

Oysa bu görüşe sahip olanlar ağzıyla kuş tutsa nafile, ne yaparlarsa yapsınlar akıl fikir sahibi halkımızdan oy alamazlar, tercih edilmezler.

Toplum hükümetten, yerel yönetimin başındaki kişiden yani seçilen iradeden hizmet beklemektedir, ideolojiler karın doyurmamaktadır.

Ayrıca, kendisi gibi düşünmeyen, kendi ideolojik görüşlerine uymayan partileri tercih edenleri de sürekli aşağılayarak, küçük görerek, psikolojik baskı altına almaya çalışıyorlar, nasıl mı? Odun kafalı, bidon kafalı, koyun, yobaz, gerici, örümcek kafalı gibi deyim ve sıfatlarla aptal muamelesi yaparak, aşağılayarak, hor görerek.

Avrupa ve Amerika'ya baktığımızda siyaseti siyasi partiler ve meclis yapmaktadır, monarşiyle yönetilen ülkelerde var olan kraliyet aileleri, batıdaki krallar veya kraliçeler bile çıkıp bir siyasi söylemde bulunmaz. 

Hiç bir Avrupa ülkesinde iş ve meslek odaları, askerler, komutanlar, yargı mensupları, üniversite hocaları ve yönetimleri, şarkıcılar, komedyenler ve benzeri kişi ve gruplar bunu yapmaz, ama bizde her nedense bugüne kadar her önüne gelen yapmıştır.

Bizde bilim yapması, araştırmalar yapması, projeler üretmesi, yayınlar çıkarması gereken üniversiteler, kendi asli görevlerini bırakıp siyasetle, insanların yaşam tarzları ile uğraşıyorlar.

Kadınların başörtüsüyle, erkeklerin sakal şekliyle uğraşmaya, müdahale etmeye, sürekli basında, medyada siyasi söylemlerle siyasi partilere ayar vermeye çalışıyorlar.

Ülkeyi koruması gereken askerler bundan 10-15 yıl öncesine kadar siyasetin içinden çıkmıyordu.

İnsanların hayat şekline,  giyim tarzına müdahale edip, ülke dışındaki düşmanları değil de, kendi halkına karşı gücünü gösteriyorlardı ve kendilerince tanklarla demokrasiye balans ayarı çekiyorlardı, bunun dışında her 10 yılda bir darbelerle yönetime geliyorlardı. 

10-15 yıl öncesine kadar sokaktaki vatandaşa TSK  komutanlarını, Genelkurmay Başkanı'nın adını sorsanız hepsini ezbere bilirlerdi, bugün Genelkurmay Başkanı'nın adını sorun kimse bilmez. 

Ancak telefonlarındaki arama motoruna bakıp söylerler, tıpkı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.

Asıl görevleri kendi meslek odalarında mesleklerinin sorunlarıyla ilgilenmek ve alanlarını geliştirip zenginleştirmek olanlar, bunu yapmayı bırakıp aktif siyasetin içinden çıkmamaktadır. 

Meslek odalarının hiç birinin tüzüğünde aktif siyaset yapabilir, siyasi açıklama yapabilir diye bir madde yoktur.

İçinde yaşadıkları toplumla hiçbir ortak paylaşımı bulunmayan, en lüks ilçelerde, semtlerde oturan, güvenlikli site veya villalarda yaşayan, uzmanlık alanları şarkı söylemek olan sanatçılar, komedi filmi çeken komedyenler bile bu ülkede siyasetin içindedir.

İş dünyası dernekleri de aynı şekilde kendi kuruluş amaç ve misyonlarını bırakıp aktif siyasetin içerisinde olmayı tercih etmektedirler.

Yine 10-15 yıl öncesine kadar hükümetlere ve siyasi partilere, üniversite hocaları, dekanları, rektörleri ayar çekiyordu. 

Meslek odaları vardı ki, bunlar kendi bilimsel çalışmalarını bir kenara bırakıp, öğrencilerinin dini inançları ve görüşlerini değiştirmeye yönelik telkin ve baskı eyleminde bulunan akademisyenlerin yüz karası olarak tarihe geçti.

Kısacası siyaseti belirleyenler sadece siyasi partiler olmamıştır. Bu siyasi partilerin siyasi düşünce ve ideolojilerine yönelik yönlendirici güçler olan arka bahçesi diye tanımlanan;  iş ve meslek odaları, STK’ler, basın medya kuruluşları, üniversite yönetimleri erkleri oluşturan kurumlardaki yetki sahibi bazı memurlar direkt olarak siyaset yapmaya çalışmış, siyasete ülke yönetimine yerel yönetimlere müdahale etmişlerdir.

Ama dediğimiz gibi ceremesini çeken Türk halkı olmuştur. Onlar kendi konfor alanlarında yaşamaya devam etmişlerdir.

Artık herkes kendi işine baksın, siyaseti siyasetçi yapsın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum