içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Ekonomide Nereye Doğru Koşuyoruz?

Devletin bir yıl içinde hangi gelirleri, nasıl toplayacağını ve nerelere harcayacağını gösteren bütçe artık eskisi gibi ilgiyle izlenmiyor. Her yılın  ekim ayında meclise gelen ve bir sonraki yılın görüşüldüğü bütçe  maratonunda bu havayı görüyorsunuz. Gelişmiş ülkelerde toplanan verginin ve  bu verginin nerelere harcandığının hesabı sürekli sorulur. Bu temel yaklaşımla ilgili ilk meydan okuma Özal’ın bütçe dışı fonlarıyla oldu. Fonlar üzerinde Sayıştay denetimi yoktu, dolayısıyla TBMM’nin denetimi de mümkün olamıyordu. Denetim, yürütmeye bağlı denetim birimi tarafından göstermelik olarak yapılıyordu. Sonunda sistemi darmadağın eden bu fonlar tasfiye edilse bile onların yarattığı sistem bozuklukları ülkeyi önce 1994 krizine oradan da 2001 krizine soktu.

2022 yılında, cumhuriyet tarihinde ilk kez, başlangıç bütçesinin yüzde 61’i oranında ek bütçe yapıldı. 2023 bütçe teklifiyle yılın bitirilebilmesi için enflasyonun yüzde 50’ler dolayında kalması gerekiyor. Kamu borç stoku devamlı artıyor. 2023 yılı Haziran ayında yapılacak olan seçimlere kadar popülist politikaların devam edeceği ve buna bağlı olarak kamu borç stokundaki artışın devam edeceğini görmekteyiz. Üretici Fiyat endeksi ile tüketici fiyat endeksi arasındaki makas açılıyor. Üretici üretmiş olduğu ürüne maliyetlerini yansıtamıyor. Bir taraftan Olağanüstü genişlemeci maliye politikası uygulamaktayız. Kredi kartları ve KMH’larda gecikme faizleri düşük seviyede bulunmakta. Bankaların %25 ile mevduat topladığı bir ortamda kredi kartlarının gecikme faizi %22 seviyelerinde oluşmakta. Aslında bir anlamda servet transferine yol açan bir uygulama olarak gözüküyor. Bankaların  reel sektöre  kullandırmış olduğu kredi karşılığında devlet iç borçlanma senetlerini alma zorunluluğu getirildi. Devlet tahvili  faizlerinin çekirdek enflasyonun altında kalması büyük bir handikap. Politika faizinde yaşanacak artışlar bankaların elindeki tahvillerin çöp olması anlamına gelecek. Getirilen uygulama ile bankaların reel sektöre kredi kullandırımı yavaşladı. Ülkemizde reel sektörün en büyük eksiği işletme sermayesi açığı. Bunuda bankalardan kullanmış oldukları kredilerle finanse etmekteler. Bankacılık sektörünün çok fazla TL mevduat ihtiyacı oluşmuş durumda.

Hayat pahalılığı hususunda önümüzü açan bir gelişme gözükmemekte. Enflasyonun baz etkisiyle Aralık -Mart ayları arasında düşüş göstereceği  akabinde yeniden artış trendine gireceği görülmekte. Amacımız düşen enflasyon değil düşük enflasyon olmalı. Kuru baskılamak için 2022 yılında toplam 100 milyar USD Merkez Bankası arka kapı satışı yaptı. Bu rakamın 2023 yılında 125 milyar USD olması beklenmekte. Merkez Bankası swap yoluyla almış olduğu  dövizi kuru  baskılamak için kullanmakta. Ülkeye döviz kazandıran ihracatçılarımız için ayakta kalabilecekleri bir kur seviyesini oluşturmamız gerekiyor. Mevcut durumda bekledikleri kur seviyesi 1 USD için 25-TL olarak deklare edilmekte. 2022 yılında gelen turist ve ülkemize kazandırdıkları döviz iyi seviyede gerçekleşti. Kredi Temerrüt Sigortası anlamına gelen CDS primimiz 900’lerden 500’lü rakamlara inmiş durumda. Güzel bir gelişme olarak gözükmekte. Bu inişte bankaların mudilerini eurobond alma hususunda yönlendirmeleri önemli gözüküyor. Eurobond son 6 ayda ciddi bir kazanç sağladı. Eurobondu vadesinden önce bozma durumunda risk primi kaynaklı olarak anaparadan kaybın olacağını da unutmamak gerekiyor.

Türkiye ücret-enflasyon sarmalına girmiş durumda. 2023 yılı için artması  beklenen asgari ücret ve buna bağlı olarak beyaz yakalıya yapılacak ücret zamları patronları kara kara düşündürüyor. Nitelikli işgücünü elde tutmak için katlanılacak maliyetin artacağı aşikar gözüküyor. Kar marjlarının daraldığı, tüketimin yavaşladığı, ihracat pazarlarımızda özellikle Avrupa’da beklenen resesyon süreci, seçim sürecine kadar genişlemeci maliye politikalarının devam edeceği ve sorunların halı altına süpürüleceği 2023 yılı bizleri bekliyor. Gelecek yılın ortalarında, muhtemelen, 2022 yılında olduğu gibi bu bütçeye çok yüksek miktarlı bir ek bütçe yapmak zorunda kalacağımızı tahmin etmek zor olmasa gerek. Böylece Türkiye, aslında yıllık bütçeyi altı aylık hale getirerek daha önce bir kenara attığı pek çok bütçe ilkesine ek olarak ‘bütçenin yıllık olma ilkesini’ de rafa kaldırmış olacak. Seçim sonrası Hükümet görevini yürütenleri dünyada ve ülkemizde  zor  ekonomik koşullar  beklemekte.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum