içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Avatar Suyun Yolu

A V A T A R

SUYUN YOLU

Sinema

Geçen gün birincisinden on üç yıl sonra vizyona giren, George Camero, Jon Landau ikilisinin yönettiği;  David Valdes Richard Banehau  uygulayıcı yapımcılığını üstlendiği altı kişilik öykücünün kaleme aldığı epik bilim kurgu Avatar2 filmini sinemada izlemeye izledim. 

Rahmetli babam gündüzleri matbaada geceleri muhtelif sinemalarda makinistlik yapması; kardeşlerimle ona özlemlerimizi sinemaya yanına giderek gidermememizin yanında onlarca filmin zihnimize nakşedilmesi, bunun da empati  (duygudaşlık) yönümüzde derin kanallar açılmasına sebep olduğunu şimdilerde bu tür vesilelerle daha iyi anlıyorum.     

Sinema, normal algımıza saniyede 24 karenin akışı  ile ulaşan kurgu  yansı sanatı. Son iki yüz yılın en büyük zihin etkileme silahı; ötesi, empati geliştirme ögesi. Sinema tutkunlarında empatinin gelişmiş olduğunu düşünüyorum. Öyle ki  filmlerde tanık oldukları yaşamlara zihinlerinde bağlantı ilmikleri oluşturuyor. Gerçekleşmeyen niyetlerimiz gibi acı ve sevinçleriyle bilinç altımızın raflarında yerlerini alıyor.Tabii bu kolaylık, hızlı yemek türüne indirgenmemeli. Ne yazık ki küresel salgın döneminde milyonlarca insan kapanmak zorunda kaldıkları evlerde, çevrim içi filmlere yönelerek bu sanat dalında oboziteliği ortaya çıkardı.

Hızlı okuma, hızlı yemek, hızlı yürümek, hızlı konuşmak… Bunlar, insan yığınlarının şehir yaşamlarında ayakta kalmak için köklerindeki toplayıcı, avcı güdüsünü  hem türüne karşı kurnazlık ve rekabete  dönüştüren modernizmin dayatmaları.Hazmetmek, tadını  almak, tadını damağında tutmak, zihnin kabul kısmında misafir etmek, lezzete özen göstermek, yaşamayı turnikeye dönüştürmemek; bütün bunlar sakinlik diyarında kaldı. Bedenin yaşlanıp hareketlerin yavaşlamasıyla kaçırılmış hoş deneyimleri geri çağırıp yaşayamıyoruz; namazın kazası  yiten vakte ulaşmıyor. Kısaca sindirerek, kelimeler örüntüsünün ilmiklerine inerek okumak, konuşmak, izlemek, yürümek; misafir edildiğimiz an’ların sofrasında bereketi, lezzeti, hoşnutluğu yaşamaktı tabiatımız. Psikologlar ‘ayırdına varmadığınız binlerce duyumsamayı beynimiz bilinç altımıza istifliyor’, hükmü; bana sinemanın farkına varmadığımız şeylerden daha hakiki izler bıraktığını düşündürüyor.

Filmin teknik yanından ziyade bende çağrıştırdıklarını paylaşmak istiyorum. Tabii bu yüz doksan dakikanın her karesini sindirmiş olmam anlamına gelmiyor. Fakat ‘tetikleme’ dedikleri bu tür uyarılar, uzun zamanlar atıl kalmış her şey ile bağımızı güncelleyebiliyor. Bu yüzden filmin bende öne çıkardığı düşünceleri kısa beş başlık altında paylaşıyorum: Pandora, Melezler, Avatar, Suyun yolu, Seni görüyorum.

Pandora gezegeni

İki film ve devamları Pandora ismi verilen gezegende yaşanması;  planlanan beş serinin tarih aralıkları, kelimesinin anlamına uyum sağlıyor. (1) Kurguda   güneşimizden döt ışık yılı Alpha centuri  A yıldız gezegen sisteminde bir uydu. Pandora ismi mitoloji kaynaklı. Eski Yunan efsanesine dayanıyor. Baş tanrı Zeus, kendisinden ateşi (bilgiyi) çalıp insanlarla paylaşan  Prometeus’u  cezalandırma planının öznesi. Pandora, yani bu tuzak ödül yaklaşımı,  savaş stratejilerinde daima kullanılıyor. Süreç kısaca beş adımdailerliyor:

Birinci adım; Promethous’un kardeşi Epimetheus ilk hedef olarak belirleniyor; tali hedef dolayımı.

İkinci adım; efsaneye göre Zeus’tan çalınan ateş, daha önce insanlara verilmiş; insanlar bununla esenlikli yaşam kurmuşlardı.Fakat bu çok sürmeyip Zeus tarafından tekrar geri alınınca;  Prometeus’un vicdanı  devreye giriyor.  

Üçüncüsü,  tuzak ödül. Zeus, o dönemde insanlığı eril olarak yaratmış; dişil kabiliyet bilinmiyor. O da insanlığa, balçıktan  mamül olağan üstü güzellikte dişi Pandora’yı gönderiyor. Yanına bir vazo (yada kutu) veriyor. Matruşka bebeklerin köklerini burada görebiliriz. Varoluşçuluğu biçimleyen Jean Paul Sartre’nin farklı kimlikler alegorisi  çok yüzlülüğün  neyi kaybettirdiğini anlatıyor.(2)

Dördüncüsü, Tuzak ödül ihtiyacın tam merkezine isabet ediyor; Epimetheus’un sarayına ve gönlüne giriyor. Ardından ikinci matruşka devreye giriyor. Panadora’nın dişil yapısı dışarıda belirsiz bırakma-maya kurgulu olduğundan; kaosun sıkıştırıldığı kavanozu (ya da kutu) açıyor. Kötülük dışarıya çıkıyor. Pandora tekrar kapağı kapatsa da dışarıya çıkan yeryüzünde kalıyor.

Beşinci adım; ‘kale içeriden fethedilir’. İçeride denge bozulunca, dışarısı içerisi gibi oluyor. Artık içeride “steril” ortam yoktur. Kaos, binbir biçimiyle her şeyde potansiyel ve zindedir. Sirayet edeceği yerleride iyi bilmektedir. Diğer taraftan kavanozdan umutta çıkmıştır. Çoğunlukla yanlış yerde durmakta,  kavanozun kapağını tutmaktadır.

*  

Öyküde insanlık 2148 yılına erişmiş, fakat dünyayı yaşanmaz hale düşürmüştür. İnsanlık eski istilacı hoyratlığını artık dünya ötesi gezegenlere taşıyacaktır.Dünyayı devletler yerine şirketler yönetmektedir.Şirketlerin fonladığı ortak güvenlik müdahale güçleri sanayi ile eşgüdümlü çalışmaktadır.

 Pandora gezegeni tüm bakir görünüşü, rezervleriyle talancı şirketlerin iştahını kabartmış; filmin birinci kısmında tamamlanamayan istila, ikinci kısmında yeni yöntem ve teknolojiyle  tekrar başlamıştır.

*

Bu gezegen özelliği içindeki varlıkla birebir  duygusal (ruhsal) bağlaşık olması; gezegendeki canlıların yaşaması kendi gelişmişliğinin göstergesi. Onların sevinci, kederi, beslenmesi, ölümü;hepsi,  gezegene ait görüntülerin birim pozları.   

Bir dağ düşünün; önce lavlar cevheriyle yüksek sıcaklıkta yüzeye çıkıyor; çıktığı çevreye yayılıyor, birikiyor.  Ardından binlerce yıl soğuduktan sonra dağlar, çukurlar oluşuyor. İçindeki cevher, mineraller atmosferin etkisiyle organizmaya dönüşüp, yüzeye giysiler biçiyor. Dağların üstünde ne varsa  dağa dahil ve onunladır. Dünyamızda insanlık dahil olmanın kıymetini giderek yitirmektedir. Bu süreç  insanlığı hem çevreye hem de kendine karşı tedirgin etmekte,  kaygı çukurları kazıp, içlerinde  kaos birikmesine sebep olmaktadır. Gezegende dışta olan, insanın zihninde oluyor; bu aynanın  ters etkisine benziyor.

*

Bu bağlamda Leonardo Da Vinci’nin deyişini hatırlayalım: “insan bakış açısını yeterince  değiştirdiğinde, her şeyin birbirine olağan üstü bağlandığını görecektir.”

Pandora kendi yıldız sisteminde bulunan gezegenlerle tekâmülünü sürdürürken; olası ihtiyaçlar ve riskler için içlerindeki cevherini ve üstündeki canlıların olanaklarını kullanıyor. Belki sergilediği cazip görüntü ile iştahını kabarttığı istilacı insanlığı kullanacak; çünkü akıl, insanlıkta tekel değil. Dünyamızın üstündeki hoyratlığa;  iklim değişikliği, sert atmosferik olaylar, depremlerle cevap vermesi küresel bencilliğe ihtar olarak yetmez mi?

Pandora, bakir Amazon ormanları gibi ilelebet sakin kalamayacağına; dünyanın nasıl bir hale düştüğüne ‘çevrim içinden’ öğreneceğine; insanlığın onu gözüne kestirdiğini bileceğine göre   gerekli hazırlığı yapıp, önlemler alacaktır. İşte insan nagi melez kartı  burada devreye giriyor.

Melezler

Anlamı, kolaycılar için ‘kırma’; aslı, farklı ırklara mensup ana ve babadan doğan katışık veya karışık olan. (3) Bu başlık filmin çekirdeğinin ikinci katmanını oluşturuyor. Filmin birinci katmanında Pandora gezegeni var. Tabii gezegende oluşacak melezlerin sebebini Pandora’nın marifeti olduğunu bilelim.

Filmin birinci bölümde  Jake, Neytri  aşkını oluşturan koşulları, gezegenin daha somut ifadeyle ruhlar ağacının (4)Jack’ın avatarına yaptığı “kıyak” ile sağlandığını hatırlayalım. Gezegenin yıldız kümesinin dışındaki  gezegenlere yönelik saklamadığı (!)cazibesi,  onun gelecekte olası riskli dönemlere karşı alacağı önlemlerle ilgili olmalı. Şunu biliyoruz; evren, bize göre bilinmez dolayımlı etkiler üreterek gelişiyor.

*

Melezler, kaostan çıkış umududur; tıkanıklığın, çaresizliğin, yıkıcı hazlığın etkisini kıracak unsurlardır. Fakat mevcut açmazların oluşturacağı çukur ve setleri aşacak melezler kolay oluşmuyor;  bu yolda çokça riskli, kötücül,  eğreti durumlar oluşacaktır. Bu rağmen gelişim tıkayamayacak; koşullar yol açıcı melezleri  ortaya çıkaracaktır.

Bütün öykü dünyadan Pandora gezegenine gelen maden şirketi güvenlik ve arama görevlilerinin; hoyrat talancı tutumları sebebiyle çatıştıkları Navi isimli halkı; yatıştırmak için eski asker jake Sully in hayatını kaybetmiş ikiz kardeşine göre tasarlanmış navi avatarına bağlanması ile başlamıştı. Daha sonra jake Ruhlar ağacının da yardımıyla taraf değiştirir; vicdanı bencil göreve tercih eder.  İnsan Navi  melezliği  (innav) böyle başlar.  (5)

Bu filmde melez Jake, Neytri ile  çocukları olur, Sully ailesi kurulur. Böylece gezegeni insan istilacılarının hoyratlığına karşı koruyacak nesil oluşmuştur. Bundan böyle Sully’lerin bileşkesi  “aile kalemizdir,” ritüeli olmuştur. Yine de ikinci istiladan bir yıl sonra  işler karışır. Çünkü ikinci istila güvenliği komutası navi avatarlardan oluşmuştur. Şirketin Avatar projesini sekteye uğratan Jake’ı ortadan kaldırmak  güvenliğin birincil görevdir.    

Avatar

Hint mitolojisi,  tanrıların  yer yüzünde inip,  görünür biçimlere girmesine avatar diye anlatır. (6) Ruhlar için bedenler, operatörler için mekanik makineler, yazılımlar için yapay zekalar; çöller için develer, denizler için balıklar, yalçın dağlar için yırtıcı kuşlar; uluslar için devletler; partiler, sivil toplum örgütleri; hatta bayraklar, hepsi içlerindeki irade ve yaşanmışlıklar için avatardır. 

Devamında sözler, sözlerin işaretleri olan kelimeler semboller  üstlerine değer giydirdikçe  avatarlaşır. Sonra insanlık onları savaştırırken; kendisine, nesline ve bütün canlılara eziyet eder. Henüz tamamlanmış Dünya Futbol şampiyonasında yarışan güçlü takımların renkleri, zaman zaman yıldız oyuncuları temsil ettiği takımların tüm tarihlerinin  avatarıdır. 

*

Bu noktada maske ile avatar arasında farkı düşündüm.

-“ İkisi de varlığın kendisi değil,” cevabı yüzeysel olur.  

Avatarda “iç dış” birdir; aldatma hiçbir zaman yoktur. Avatar,  amaç ve düşünceye uygun samimi biçimlenmeyken; maske,  aldatmaya dönük, eğreti  protezdir.

Demek ki dürüstlük ve samimiyet avatar ile maske arasındaki farktır. Toplumsal ilişkilerde tüm avatarlar, halkın önünde daima samimiyet testinden geçer. Büyük inançlar oluşturan avatarlar; samimiyet testlerinde kırıldıklarında maskeye, aldatıcıya dönüşmeleri ve sahiplerine ağır bedeller  yüklenmesi sürpriz olmaz; tarihte bir çoktur.

Pandora gezegenindeki navilere, insanlar için neredeyse mucize bedenlerine  değinmek istiyorum. Kurgudaki mavi tenli esnek kedimsi  varlıklara özenmemek elde değil. Öyle bir bedende yaşamanın hazzını film daima önde tutuyor. Yedi metre civarında boyları, kedigil biçimli mavi tenleri, esnek, yüksek karbon esaslı iskelet; tırmanmada, sıçramada, trapez hareketlerde ayakları ve bedeni  dengeleyen omurga uzantısı estetik kuyruk… çok etkili.

*

Navi ırkının mavi tenli olması,(7) yapımcının renk tercihi olarak açıklansa da “mavi kan”  hassasiyetimize dokunuyor. Fakat bu dokunuş sempati esaslı. Öyle bir bedende yaşamak, izleyicilere ileri teknoloji otomobil veya  uçakkullanma konforu ötesi hazlar vaad ediyor.

Diğer taraftan MS 2014 yıllarında insanlık; buldozer, vinç, greyder türü protezlere ancak ulaşmış. Tabi geriliğin sebebi çok açık:  bilimi savaş arabasına bağlamak; hükmetme virüsünden başka bir tutum da bekleyemeyiz. Oysa doğa, insanlığın gelecekteki geliştireceği tüm teknolojiyi, biyolojik olarak çoktan var edip  işlevsel kılmış. Madem evrenin kuşatmasındayız; kuşatıcı, daima insanlıktan ileride biçimler oluşturacaktır; hem de insan gibi talan ederek değil; işini doğal süreçlerle, “kendiliğinden” yapmaktadır.  Bu bağlamda medeniyetler için insanlığın avatarı diyebilir miyiz; siz karar verin.

Suyun yolu

Dünyamızın %71 sularla kaplı. Bu miktar, beklenen büyük iklim olayları için yaşamsal  risk oluşturuyor. Fakat korkulan noktada durup düşündüğümüzde hortum içinde zarar görmeden kalmış olacağız. Büyük okyanusların içi insanlığın ikinci medeniyeti olabilir. Deniz bilimciler şimdiden insanlığın suda yaşam kurma araştırmalarını hızlandırmış durumda.Beş altı metre derinlikte yüzerken   vücut hareketiyle yüzeyden hava sağlayıcı gelişmiş şinorkel  (Exolung), Hidrofobik zarlı dalan böceklerden esinlenilmiş giysiler, çevresindeki suda bulunan havayı solutabilir amfibiyo giysiler…Bilim nerede karmaşık sorunla karşılaşsa; doğa esini ile (biyometrik kıyas) çıkış arıyor.  İklimsel tehlikeler için belki sonsuz uzayda yeni dünyalar aramak yerine, bulunduğumuz gezegene intibak yeteneğimizi genişletecek  teknolojiler aramak daha gerçekçi olabilir.

Ormanı terk etmek zorunda kalan Sully ailesi, çok uzaklarda okyanusun bağrında balıkçı/resif navilere sığınır.  Burada orman yaşamının suya evrilişini izliyoruz. Bunu sağlayan Avatar’ın navilerler bağlaşık aklı. Sully’lerin okyonusa çabuk intibakının perde arkasında ”görünmeyen el” gezegenin vicdan yazılımlı çevrim içi işleyişidir. Resiflerde yaşayan balıkçı navileri  kolları ayakları kuyrukları yüzgeçimsi gelişim sağlamıştır. Bu yüzden orman navileri çin tutunmak zordur; fakat Sully ailesi artık melez yani gezegenin geleceğini temsil etmektedir; “yardımı” hak etmişlerdir.

*

Su her şeydir;  dışımızda ve içimizdedir,” bu söz balıkçı navilerin Suyun Annesi ile  kurduğu bağı özetliyor. Tüm deniz canlıları, sayısız biçimler ve  renklerde; muhteşem görsel ziyafet sunuyor. Kızıl deniz mercanlarına dalan dalgıçlar bilir;görmenin ötesinde hazlar yaşatıyor. Çölün yanında muhteşem renklerden oluşmuş mercanlar; suyun yüzeyinde şnorkel ile yüzerken her ikisine bir boyun  bakabilmek büyük bir lütuf… Bu lütuf,  aklı kalbiyle uyumlu çalışanlara,  adeta şunu fısıldıyor: “dahası var!.”   

Avatar filmi her sahnesinde bu ve benzerlerini kare kare işliyor. Deniz canlılarını düşünün hepsinin biçim ve işlevinden oluşan medeniyetler, otonomlar hayal edin. Suyun kıyısı, suyun üstü suyun dibi ;  balıklar, bitkiler, Naviler  doğal  uyum içinde, basit ihtiyaçlarını karşılarken,  İyiliğe adanmış  insanlara vadedile w1 cennetleri deneyimliyorlar.

Ormanda Omatikaya klanından ayrılan Sully’ler, birkaç yüz kilometre ötedeki okyanus resiflerinde yaşayan Metkayine klanının Ava’atlu köyüne giderler. Resif halkına sığınma talepleri tereddütle karşılansa da  talancı şirketin kovulmasındaki liderlikleri hatırına kabul edilirler.  Fakat  oradaki sakin yaşam kursaklarında kalır; tüm resif navileri, Jake’in bulunması için  şiddet görür. Çatışma yeniden kaçınılmaz olur. 

*

Talancı teknoloji bu sefer yok olmakta olan dünyadan geri kalan insanlığı taşımak için pandoraya iniyor. Hemen dev ulaşım limanı inşa ediyorlar. Öncü maceraperestler gezegende kıymete değer ne varsa, yaşamından koparıp barkodlamaya koyuluyor. Gezegenin en gelişmiş beyni yine balina benzeri tutkun’lardır. Onlar okyonus ruhunun avatarıdır. Resif navileriyle ruh eşliği kurarak; bütünleşik bağ kurmaları resif halkının en büyük mutluluğudur.

Uçak gemisini andıran büyüklükte deniz anası formunda  otomasyon avcı gemileri ile tutkun öldüren şirketin deniz gücü bu sefer jake ve ailesi için  insan navi askerlerine hizmet verir. Tutkun’ların olağan üstü irilikleri ve gelişmiş beyinlerinin onlara gezegenin barış elçileri kılsa da  avcılardan kurtulamazlar. Şirketin avcıları, gemi büyüklüğünde gezegenin en akıllı, barışçıl canlısı tutkun’ları öldürüp; beyinlerinden iri şırıngayla çektikleri piyasa değeri pek yüksek yarım litre gençleştirici sıvıyı, vinçlerle açılmış balığın ağzında şampanya şişesi gibi havaya kaldırarak kutlarken; izleyicilere  dünyamızdaki benzer avların bayağı amaçlarını  “oralardan” gösteriyor.

“Seni görüyorum”

Filmin yol gösterici ifadelerinden biri de  karartılmış hakikatleri göremeyenlere direnen,  onların ortaya çıkarılmasını sağlayan Navi’lere, diğerlerinin “seni görüyorum,” ifadesini kullanmaları. Buradaki “görme” ifadesi, algı (önyargı, telkin, dezenformasyon) karanlığının aşılması anlamında çok isabetli duruyor.

Bu filmin sinemada izlenmesini herkese önermek aydın görevi olmalı; yanı sıra başta genç tarikçilerin izlemesini isterim; onların anlam ve hayal dünyasına büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum.    

 Açıklamalar:

(1) Filmin senaryosu (öyküleme) kollektif çalışma ürünü; Cameron’un yanında Rick Jaffa, Amanda Silver, JoshFriedman, Shane Salerno üretişimi.Temel esin kaynağı Isac Asimov. Yapımcı film dünyasında evrimin öncülüğünü yapıyor. Gösterime giren ikinci ile üçüncü aynı zamanda bitmiş durumda; üçüncü filmin gösterimi 2024'te planlanmış. 1500 sahifeyi geçen kurgu beş seri filmi tamamlayacak zenginlikte olduğu şüphe götürmez. Fakat teknolojinin gelişimi her zaman emeğe saygı göstermiyor; çünkü sermayenin içinde, “fırsattan”, güçten doğan vebal var. Bu yüzden çevrim içi emek her zaman korsanlar tarafından kırılabiliyor. Hem teknolojinin yaygınlığından oluşan  emek hırsızlığını önleme; hem de gelişen teknolojik olanakları devam filmlerinde kullanmak için gösterim zaman ayarları yapılmış. Serinin dördüncüsü 18,12.2026; beşincisi 22.12.2028  gösterim için planlanmış.

(2) Jean Paul Sartre bireylerin toplumsal ilişkilerde tutunmak için temas ettiği kişilerde bıraktığı izlenimlerin, kendine dayatılmasıyla farklı kimliklere büründüklerini, bunun en büyük modern yük olduğunu anlattığı çalışmasında önerdiği çıkış yolu; “kimseyi mutlu etmek için kimliğini değiştirme, kendin ol; ki kendine yabancılaşma çukuruna düşmeyesin.” 

(3) Melez; Arapça, Farsça ve Akad dillerinde ortak kullanımda bir kelime. Eski Yunancada  melas(siyah, koyu; uğursuz) kaynaklanma-mıştır.Arapçada siyah eswed kelimesi kullanılıyor. İngilizce, Fransızca melange; dokularda renk fazlalığı  İngilizce melanism. Yine eski Yunanca melan(kara), kholi (safra); melankholia (karışık duygular, kara sevda); molos( toprak kireç karışık taş kırıntısı, yapı döküntüsü); melas (karışık, bulantılı su).Fransızca melasse(şekerli bulamaç); Anadoluda maloz sözü de kullanılmıştır.

(4) Filmin birinci kısmındaki “Ruhlar Ağacı”, ikinci kısmında‘Denizin Annesi” olarak işlev görüyor. Tıpkı bedenimizdeki şakralar gibi.Nasıl dünyamızda yedi fermuar yerküreyi dağların üstünde yüzdüğü  mağmaya karşı dengede tutuyor; nasıl yeryüzünde beta siklon alanlarında tapınaklar inşa edilmiş ise Pandora gezegeninde vicdanın yoğunlaştığı noktalar kurgulanmış.

(5) İnsan ve Navi birleşimi, filmin birinci bölümünün sonlarına doğru ormanın vicdanını temsil eden Ruhlar ağacı “eliyle”, Omatikaya klanının katıldığı ritüelle gerçekleşir. Yani Panadora’daki ilk melez, ruhani müdahale eseridir. Melez için innav kelimesini Sümer tabletlerinde geçen dünyamızı 450 bin yıl önce ziyaret etmiş Anunnaki’lere ve dünya kızlarından doğan çocuklarına gönderme için kullandım.

(6) Avatar; kelime Sanskritçe ava (aşağı), tar (iniş) anlamına gelen sözcüklerin oluşmuş kelime. İnilen yerde hava, ateş, su, toprak türevlerinin biçimleri avatarları oluşturuyor; her biçim indiği dönemin yüksek ihtiyaçlarını, büyük sorunlarını çözme gücü ve liyakatiyle donanmış oluyor. MÖ 1500 döneminde Hint Veda’larında avatarlar merkezinde oluşan göksel olaylar, kutsal prensipler  anlatılıyor.

(7) Pandora gezegenindeki hakim ırk olan mavi tenli kuyruklu Naviler, konuştuğu dil senaryo için Avustralya yerlilerinden esinlenerek yapay zeka tarafından oluşturulmuş. Navi kelimesi, çok bilinen navigasyon gelimesine kökünü andırıyor. Latince Navigare (gemi ile yolculuk), Navi (gemi) anlamı olarak biliniyor. 

 
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum