içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Rekabet & Başarı

Vicdani akla uygun olan rekabet, henüz bulundu mu bilmiyorum. Fakat insanın mevcut yapısıyla bulmak çok zor. Diğer taraftan İslam dininde ‘iyilikte yarışın’, ‘harp hiledir’ önermeleri yaygın olarak biliniyor. Biri iyilik için ve iyilik ile yol almak;  diğeri hile ile galibiyet teşvik içeriyor. Tabii ‘hile’, harbin konusu. Fakat günümüzde rekabet, her şeyi silaha dönüştürerek yapılıyor.Hangi iş olursa olsun hemen hemen bütün sektörlerde rekabet, ‘harp’ düzeyinde. Rekabete konu olan ne varsa; hastalık- ilaç, beslenme- tarım, üretim-piyasa; hizmet- siyaset toplumlarda kaygı oluşturuyor. Sayılan çiftlerin birincisi yararlı, iyicil olanı; ikincisi, bunları  gerçekleştirme alanı. Birincisinden ikincisine giden yollar, insanlığın evrimsel parkurları sayılır. İnsanlık olarak bu parkurlarda nice iyi niyetli ve kötücül girişimleri geride bıraktık.Geçmişte kalan başarı, yeniklik, yitiklik; başarı ipini göğüsleyenlerden bir kısmı kitaplarda yazılmış, sergilenen yontularda müzelerde  hatırlanmayı bekliyor.

Başarı ve rekabet; bu iki kelimenin eylemleri birbirine bağlaşık görülüyor; buna karşın aralarında Araf gibi seçenek var. Yani başarı var, ”başarı” var, demek istiyorum. (1) Araf, bitmemiş sonuçlanmamış, bedeli ödenmemiş ne varsa; kaygı, keder verici bitimsiz zamanları ifade ediyor.

Başarının birbiriyle çelişik tarifleri var: Yapabileceğinin iyisini yapmak, gereksinim ve isteklerini ayırabilmek, somut amaçlarını gerçekleştirmek, almaktan çok vermek, korkularını yenmek, sabır ve çabayla istenilen sonuca ulaşmak, olumsuzluklarından sıyrılmak, olumsuzluklarını örtmek, yenmek/yenilmemek. Kısaca insanın zihnine ve eylemine dair her şey.   

Başarı içe doğru ve dışa doğru olarak ikiyi ayrılıyor.Dışa doğru olan, rekabet parkurlarından geçmeyi zorunlu kılıyor. Bu parkurda kırmak, kırılmak; aldanma, aldatma gibi olumsuzluklar kaçınılmaz iken; içe doğru olanda ise daha değerli ve kendi dışındakilere zararsız hatta dolaysız yararlar sağlayan yollar  içeriyor.

İçe yönelik girişimlerde gelişim hedefleri ve çabası kişinin beden, sağlık, aile, coğrafya, akli düzey, yetenek, eğitim olanakları içinde, kendine ve çevresine geliştirici yol bulma inanç ve çabayı ifade ederken(2); bunların çoğunluğu vazgeçip  dışarıya yöneliyor; orada güçlüye, hakim olana  amade oluyor. 

Demek ki başarı;(i) kuşatılmışlığını gözeterek özünde yol alan, haddini bilen ile (ii) kendinden benlik korkusu veya arzusuyla “firar” edip, acziyetini unutturma etaplarına koyulan girişimcileri ifade ediyor.

İki değer, iki sonuç. Sizce hangisi makbul?

Uzun ömürlü olan mı, kısa erimli mi; yerçekiminde etki alanı ‘yüksek’ olan mı, bilinmeyen görülmeyen kendi içinde yanan ateş mi?

İnsanlık bu sorulara genel olarak ‘dışarıdaki’ başarıya tabi olarak cevap veriyor. Oysa tabi olanın, kuşatılanın takdiri geçersizdir. 

Öyle değil mi; balık içinde yaşadığı denizi ve canlıları, kuş içinde uçtuğu havayı, yerdekileri ne kadar  ‘takdir’ edebilir?  

Bu dünyada nice krallar, hükümdarlar, ordular, şampiyonlar geldi geçti. Bu ‘yarış’, bu çaba zerre kadar azalmadı; hala milyarlarca insanın içindeki öykünme ateşi yanıp tütüyor. Buna karşın meşhur deyiş zindeliğini sürdürüyor: “İnsan insanın kurdudur.”(3)

Açıklamalar:

(1) Bakara/2:216 “Hoşunuza gitmese de savaş üzerinize yazıldı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şeyden sizin için bir hayır; yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin işin kötülük vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz” Bu ayet sufiler için asa hükmünde dayanaktır. Buna kuşatılmış, genom, coğrafya ile koşullanmış insanın niyet, istek ve çabasının kendisine biçilen akış yatağından çıkamayacağına dair tümel(tümden gelim) bir uyarı diyebiliriz.   

Yanı sıra benlik sarayı inşa etmeye soyunanlara, kolay zenginliklerin gösterildiğini; cazip-fırsat görünenlerin aslında onlara hazırlanan kederli, her şeylerini yitirecekleri batak olduğundan söz eden ayet vardır: Leyl/ 92:10 “Onu da(kolay göstererek) en zoruna   hazırlarız”; (fe senuyessirhu lil usra).

(2)‘Çevre’terimi genellikle doğa için kullanılıyor;fakat giderek insanın çevreye koşullu olduğu anlaşılmaya başlandı. İnsan kendine, ürettiklerine yabancılaşarak çevreye hükmeden değil, çevreye destek veren olmalı; çünkü insan, ayın zamanda çevrenin kendisidir.  

(3)  Küresel  olarak Latincesi motto olmuş; ‘Homo hominu lipus’. ‘Medeniyet dışı’, vicdansız davranışların genel başlığı olması sebebiyle, bu deyim insanın künyesine kazınmış. Aslında kurt yeryüzünün üstündeki varlıkları çürütmek, yok etmek için en gözde üretimi. Yine de yaşayanlar için -azaltmanın formülü de var: her şeyi beklentisiz, böyleselliği ile sevmek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum