içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

1950 Sonrası Türkiye Ve Dünyada Ekonomi-Siyaset İlişkisi

1945 sonrası dünyada yaşanan değişimle beraber kurulan iş birliği örgütleri, ittifaklar, siyasal sistemler, teknolojik gelişmelerin beraberinde getirdiği yenilikler siyaset ve ekonomi arasındaki ilişkinin boyutunu ayrı bir noktaya taşımıştır.

Galip devletler, kurudukları örgüt ve fonlar aracılığı ile öncelikli olarak savaşı kaybeden devletlerin altyapılarını onarmış bu vesile ile siyasi ve ekonomi yönünden değişime mecbur bırakmıştır. Bunun yanı sıra dünyadaki diğer devletlerin ekonomi politikalarını ortak hareket edecek şekilde yeniden modellemiştir. Oluşan bu yeni rüzgar ile hem mağlup hem de gelişmekte olan ülkelerdeki siyaset kurumları, askeri olarak boy ölçüşemeyeceği galip devletlerin değişim hareketine katılmış ve iç politikalarını buna göre şekillendirmeye başlamıştır. 1980’lere gelindiğinde Neoliberalizm etkisi ile dünyada küresel sermayeli şirketler ön plana çıkmış, teknolojinin ve buna bağlı olarak iletişim araçlarının gelişimi ile devrimler ile birlikte mesafeler kısalmış ve küreselleşme anlayışını beraberinde getirmiştir.

Küreselleşme ile beraber ülkeler aynı anda nefes alıp vermeye başlamış, bu da onların ekonomi ve siyaset alanında attığı adımlarda daha dikkatli bir üslupta olma zorunluluğu getirmiştir. Yaşanan gelişmeler çerçevesinde kimi zaman ekonomi siyasete yön vermiş kimi zaman da siyaset ekonomiye yön verebilmiştir. Özellikle krizler döneminde siyasiler, hazırladıkları kurtarma planları veya ülke gidişatındaki kötüleşmeden dolayı yaşanan oy kaygısı ile politikalarında popülizme kayma pahasına ekonomi politikalarına müdahale etmiştir. Buna karşılık 1945 sonrasında ABD öncülüğünde uygulanan ekonomi politikaları desteğiyle ülkelerde ekonomi (Özel sektör, finans kuruluşları gibi enstrümanlar aracılığı ile) siyasete yön vermiştir. Bu dönemde ortaya çıkan dev sermaye grupları, gelişmekte olan ülkelerde siyaset mekanizmasını çeşitli yollarla kontrol altına almış ve politika yapımına müdahale ederek kendi çıkarları doğrultusunda karar aldırabilmiştir.

Siyaset ve ekonomi arasındaki ilişki tarihsel açıdan birbirini tekrar etmektedir. Eskiden krizlerden çıkış için uygulanmış devletçi ve korumacı politikalar, bugün de kullanılmaya devam etmektedir. Liberal anlayış devleti; şartları hazırlayan, belli çerçeveye oturtan, piyasada düzeni sağlayan ancak özel sektörün yapabileceği her işten elini çekmesi gereken bir konuma getirmiştir. Başlarda işleyen bu yaklaşım sonrasında farklı nedenlerle krizler yaşandığında, siyasetin devlet araçlarıyla kurtarma paketleri gibi farklı yöntemlerle ekonomiye çeki düzen vermesi ile sona ermektedir. Serbest piyasaya aykırı bu müdahaleler ile yanlış büyüyen şirketlerin çoğu kamu kaynakları ile kurtarılmakta ve faturası hane halkına yansıtılmaktadır.

Farklı çevrelerin temsil ettiği çıkarlar bütün mekanizmaya dağıldığından bu mekanizmalardan gelen taleplerin hepsinin kabulü mümkün olamamaktadır. Örneğin; siyasa yapımı, kamu personeline zam yönünde bir karar almak yönünde olursa bundan zarar görecek gruplar devreye girerek ya bu siyasayı ekonomik veyahut başka nedenlerce bertaraf etmeye çalışacaktır. Eğer bunu başaramaz ise ek vergilendirme ya da benzer kendi çıkarı yönünde sonuçlanacak hamlelerle mevcut pozisyonunu koruma altına alabilmektedir. Küreselleşme kavramı, kapitalizmin en önemli enstrümanı olarak kullanılmıştır. Başlangıçta demokrasiye olumlu katkılar sunacak şekilde işleyeceği savunulan küreselleşme, yaşanan antidemokratik gelişmeler ile bu iddiasını kaybetmiştir. 2008 yılının ardından dünyada başlayan iktisadi ve siyasi değişim ile birlikte küreselleşme tartışmaları artarak devam etmiş ve küreselleşmeyi dünyaya kabul ettiren ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletlerin 73. Oturumunda yaptığı konuşmada “ABD olarak Küreselleşmeyi reddettiklerini” dile getirmiştir.

Ekonomi ve politika ile ilgilenen herkesin çok rahatlıkla görebileceği gibi her ülkede politika ile ekonomi birbiriyle etkileşim halindedir. Fakat her ülkede bu etkileşimin derecesi birbirinden farklıdır. Bazı ülkelerde ekonomi ile politika arasındaki bağımlılık dereceleri yüksek olmasından dolayı, ekonomi politikalarının belirlenmesinde siyasi etkilerin yoğun olduğu görülmektedir. İşte bu yoğunluğun derecesinin belirleyen o ülkedeki kamu kesiminin alanı ve büyüklüğüdür. Özetle demokrasilerde ekonomi ve siyaset birbirine iç içe geçmiş bir çark gibi çalışmakta olup siyaset mekanizması, demokrasi ve hukuk anlamında yapacağı reformlar ile hem içeride hem dışarıda günümüz yatırımcısına güven verebilmektedir.

Siyasetin bu reformlar ile koyduğu vizyon, ekonomiye olumlu veya olumsuz bir etki yapabilmekte, bu da çarkların düzenli çalışmasına veya bir süre sonra ısınarak bozulmasına neden olabilmektedir. Bozulmaya neden olan çarklı da seçmen tarafından değiştirilmektedir. Popülizm ise siyasilerin sıkışınca başvurdukları bu çarkların dönmesini bir süre daha uzatan geçici bir süreçtir ve reform yapılmadığı takdirde sonuç günü kurtarmaktan öteye gidememektedir.

Dipnot, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 36, Nisan 2019, tarihli makalemden alıntıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum