içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Dünden Bugüne Çanakkale

Bugünlerde ülkemizi de olumsuz etkileyen küresel kriz Corona Virüs kâbusunu konuşuyor olsakta bundan 105 yıl önce dünya tarihinde ender yaşanan bir destanı yani tarihimizi geçmişimizi de unutmamalıyız.

Aziz şehitlerimiz için nacizane dünden bugüne bir analiz yapma gereği hissetim söze Mustafa Kemal Atatürk’ün röportajından bir alıntıyla başlayacağım…

Mustafa Kemal şöyle diyordu; “Okumayı bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim ile cennete gitmeye hazırlanıyor, bilmeyenler kelimeyi şehadet getirerek yürüyorlardı. Bu Türk askerinin ruh kuvvetini gösteren şahaneyi hayret ve tebrik bir misaldir. Çanakkale muharebelerini kazandıran ruh bu yüksek ruhtur diyordu…”

Bu ruh öyle yüksek bir ruh ki; “Size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum” dendiğinde mermisi biten Mehmetçik bir an bile düşünmeden süngüsünü takıp ölüme koşuyordu. Dünya savaş literatüründe ilkler yaşanıyor, Çanakkale’de üç kuşak dede, baba, torun aynı cephede ve hatta aynı mevziide savaşıyor şehadete kavuşuyorlardı. Analar, bacılar cepheye mermi taşıyor, yeri geliyor mevzide çarpışıyor, yeri geliyor yaraları sarıyordu. Mermisi biten Mehmetçik süngüsünü taktıktan sonra kendi cenaze namazını kılıp taarruza geçiyordu. Analar sevmeye doyamadıkları oyun çağındaki süt kuzularını cepheye kınalayarak gönderiyordu…. Dahası O kuzular ekmek almaya değil vatan savunmaya gidiyorlardı. Bir İngiliz subayının günlüğünde on beşlilerle ilgili şöyle yazıyordu: “Öldürdüğümüz Türk askerlerin içinde 13, 14, 15 yaşlarında çocuk askerler çok fazlaydı ve O ölmüş çocuklar inanın gülümsüyorlardı. İşte O zaman savaşı kaybedeceğimizi anladık.”

İnsanlar Kudüs’ten, Bağdat’tan, Şam’dan, Kırcaali’den, Saraybosna’dan akın akın Çanakkale’ye şehit olmaya geliyordu. Bayrak inmeyecek, Ezan dinmeyecekti. Kürdü, Türkü, Arabı, Lazı, Çerkezi, Abaza’sı hepsi bir arada. Koyun koyuna kanlarıyla yazdılar, Çanakkale geçilmez diye……

İmanları ve kardeşlik hukukuyla meydan okudular dünyanın en modern silahlarına….

105 yıl önce dünyanın en modern silahlarıyla vatanımıza saldıran haçlı zihniyeti dünyanın parlayan yıldızı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen, Türkiye Cumhuriyetini hazmedememiş ve şekil değiştirmiş, kimi zaman tencere tava, kimi zaman ağaç sevdalısı veya iltica algısı, laiklik elden gidiyor paranoyası. En sonunda sözde kâinat imamı denen meczubu oyuncak haline getirmiş, dün silahlarla yapamadıklarını bugün salya sümük ağlayan çakma Pensilvanya menşeili mehdileri kullanarak yapmaya çalışmaktadır.

Bu dün böyleydi, bugün böyle, yarında böyle olacak. 1071’ den günümüze süre gelen bir süreç fakat haçlı zihniyetinin hazmedemediği durum; Türkiye Cumhuriyeti değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin onların çizdiği sınırların ötesine geçmesiydi. Onların hayalindeki Cumhuriyet; örfünden, geleneklerinden hatta dininden, kutsalından soyutlanmış kendine güvenmeyen, üretmeyen sadece tüketici konumuna gelmiş, diğer İslam ülkeleriyle arasına mesafe koymuş , asla liderlik vasfı olmayan kukla liderlerle idare edilen, açıkçası CHP’nin ilk yıllardaki yönetim şeklinden başka bir şey değildi.

Çizilen sınırları aşıp yeter söz milletin demenin cezası şüphesiz idam ve bu anlamda ilk şehit demokrat partinin lideri merhum Adnan Menderes’ti. Menderes’in izinden giden rahmetli Özal’ında vefatındaki sırlar henüz aydınlatılabilmiş değil. Erbakan hocaya yapılanlar hemen hemen hepimizin hafızalarında tazeliğini koruyor. Türkiye’nin en kötü döneminde iktidar olan REFAHYOL hükümeti üretimde ve ekonomide imkansız denenleri başarmış memuruna %50- %60’a varan zamlar yapmış, Borsa Cumhuriyet döneminin en büyük rekorlarını kırarken DOĞAN medyası ve GÜLEN Cemaati’nin başını çektiği ekip iltica hortladı, darbe geliyor, şeriat geliyor, asker sivillerden daha demokrat, başörtüsü teferruat’dır, başaramadınız çekilin diye manşetler atıyorlardı.

Bugün dünyanın bütün ezilmiş mazlum halkların sesi olan Cumhurbaşkanımıza beddua seansları düzenleyen sahtekarlar aynı seansları 1990‘da Erbakan hocaya da düzenlemiş olması manidardır….
Yine 1990’lu yıllarda olmaz denileni başaran İstanbul’u çöp dağlarından susuzluktan, hava kirliliğinden kurtaran, trafik sorununu çözen genç başarılı imanlı belediye başkanı Recep Tayip Erdoğan geleceğin lideri olacağının bütün emarelerini ortaya koyuyordu.

Bu durum bütün dünyanın dikkatini çekmiş Anadolu’nun vatansever insanlarına gelecek için umut olmuştu. Halk gelecek için heyecanlanırken şer odakları rüşvet alıp vermeyen, ihaleleri peşkeş çekmeyen, devletin malını tüyü bitmemiş yetimin malı gibi gören başkan güçlendikçe başa bela olacak kaygısıyla önlem alma çabasına çoktan girmişti. Erdoğan, 12 Aralık 1997 Siirt’te bir mitingde okuduğu ZİYA GÖKALP’in BALKAN SAVAŞI için yazdığı ASKER DUASI adlı şiirden ötürü 24 Temmuz 1999 yılında hapse atılmıştı. Gezi olaylarında nasıl mesele ağaç değilse 12 Aralık 1997’de de mesele şiir değildi.
Mesele OSMANLI TORUNLARININ Ortadoğu ve Balkanlarda ki kardeşleriyle birleşmesine ve Filistin meselesine merhem olmasına engel olmaktı.

Bundan dolayı yıllardır bizlere Araplar sizi arkadan hançerledi, Araplara ise Türkler sizi bin yıldır sömürüyor algısını yayıyorlar ve bunu yayan zihniyet yanı başımızdaki Kuzey Iraklı kardeşlerimizle petrol vb. anlaşmaları yapmamıza IRAKTA iş başına getirdikleri kukla engellemeye çalıştılar.

Güney doğuda 30 yıldır yaşanan kardeş kavgasının altında yatan ana nedenlerden biride budur. Bunun yanı sıra FİLİSTİN için dertlenen lider siyonistler için en tehlikeli lider tanımındaydı. Hele bu lider yolun başında BİZ KEFENİMİZİ GİYDİK VE BU YOLA ÇIKTIK DİYORSA………

Vatanını, milletini seven her vatandaş, dahası; Çanakkale ve Sarıkamış şehitlerinin torunuyum diyebilen herkesin Zulüm 1453’te başladı diyen zihniyetin karşısında dik ve onurlu bir mücadelenin gereği, tüm cephelerde ülkemizin iç ve dış tehditlere karşı hakkın hukukun yanında ülkemizin birliği vatanımızın bütünlüğü için mücadele vermiştir.


Unutmayalım ki Mısırda, Filistin’de, Suriye’de, Miammar’da, Irakta, Suriye’de mazlumların geleceği bizim verdiğimiz vereceğimiz mücadeleye bağlıdır.   

Son satırlarımda Siyaset bilimci, tarihçi ÖMER TURAN’ın bir anısını paylaşmak istiyorum…

Şöyle diyor Ömer Turan; “Türkiye’de Gezi eylemleri devam ederken Suriye’nin varil bombalarının altında harap olmuş bir şehrinde dolaşıyorum. Harabelerin arasından çıkan bir çocuk benim Türk olduğumu anladığında bana gezi eylemleriyle ilgili sorular sormaya başladı. Birkaç soru cevaptan sonra çocuk isyankar bir dille siz anlamıyorsunuz siz olaylara sadece Ak parti gidecek mi? kalacak mı? diye bakıyorsunuz biz ise geziye ÖLECEKMİYİZ- YAŞAYACAKMIYIZ diye bakıyoruz.

Unutmayalım ki Çanakkale de sadece Uşaklı, İzmirli, Karslı, Ankaralı yoktu. Bir O kadarda, Gazzeli, Şamlı, Saraybosnalı, Kosavalı, Kerkuk’lü vardı ve unutulmaması gereken Çanakkale’yi kendi vatanıymış gibi savunan O kahramanların torunlarına vatan borcumuz var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum