içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Siyaset Ve Siyaset Bilimi

Demokratik bir düzen içerisinde yönetilen ülkelerde kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için devlet gücünü oluşturan yasama, yürütme ve yargı güçleri farklı organlara dağıtılmıştır. Bu kapsamda yasama gücü parlamentoya, yürütme gücü hükümete ve yargı gücü bağımsız yargı organlarına veya mahkemelere verilmiştir. Siyaset bilimi ise bu üç güçten yürütme gücü ile ilgilenmektedir. Siyaset bilimi açısından bu durumun uygulamada ve teoride bir gerçeklik payı olmasına rağmen siyaset bilimi bir bilim dalı olarak kabul edildiğinde ve devletin bir bütün halinde değerlendirildiğinde farklı yorumlar ortaya çıkabilmektedir.

Her şeyden önce devlet bu üç gücün bir bütün halinde değerlendirilmesi sonucunda varlık kazanmaktadır. Diğer bir değişle yürütme gücünden yoksun olan veya yargı sistemine sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfı sorgulanmaya açıktır. Dolayısıyla kişi hak ve özgürlüklerinin korunabilmesi ve demokrasinin temin edilebilmesi için yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılması kabul edilebilirken devlet olgusu kapsamında bu üç güç birbirlerinden kesinlikle ayrılmaması gereken unsurları oluşturmaktadırlar. Konu siyaset bilimi açısından değerlendirildiğinde ise 1887 yılında Woodrow Wilson’ın yazmış olduğu “The Study of Administration” (Yönetimin İncelenmesi) adlı makalesi kamu yönetiminin bir bilim dalı olarak değerlendirilebilmesi için bir dönüm noktası olmuştur. Wilson’ın temel tezi siyaset ve siyaset biliminin birbirinden ayrılarak siyaset bilimini bağımsız bir biçimde incelemek ve bu sayede de bir disiplin haline getirebilmektir. Bu kurgu 1887 yılının şartlarına göre kabul görmüş ve bu tarih siyaset bilimi biliminin doğuşunun tarihi olarak literatüre geçmiştir. Türkiye’de ise bu anlayış 1950’li yıllarda kabul görmüştür. Kanımızca bu ayrım çok fazla rasyonel bir sonucu meydana getirmemektedir. Çünkü siyaset ve siyaset biliminin birbirinden ayrılarak siyaset bilimine değer verme düşüncesi kurgusu eksik bir sonucu ortaya çıkartmaktadır. Bu sonuç ile siyaset bilimi devlet güçleri içerisinden yalnızca yürütme gücü ile sınırlandırılmıştır.

Siyaset karar alıcı niteliği ile üstün bir konuma gelirken siyaset bilimi ise uygulayıcı konumu ile pasif bir kimliğe bürünmüştür. Kanımızca siyaset biliminin salt uygulayıcı konumda bulunması siyaset biliminin bir bilim dalı olarak değerlendirilmesi aşamasında bir soru(n) oluşturmaktadır. Kendisine gelen talimatları sorgusuz bir biçimde, üzerinde düşünmeden ve yalnızca uygulayan bir unsurun bağımsız bir disiplin veya bilim dalı olup olmadığı kanımızca tartışmalıdır. Çünkü siyasetin aldığı karara karşı uygulayıcının çok fazla seçeneği kalmamaktadır. Böylece siyaset biliminin bir disiplin veya bilim dalı olarak değerlendirilmesi de çok fazla gerçekçi değildir.

Çalışmada üzerine vurgu yapılmaya çalışılan husus siyaset biliminin siyasetten bağımsız bir unsur olarak değerlendirilmemesi gerekliliğidir. Siyaset ve siyaset bilimi birlikteliği birbirlerinden ayrılamaz bir bütünü meydana getirmektedir. Bu çift taraflı uygulama, diğer bir deyişle bir tarafın karar aldığı diğer tarafın sorgusuz bir biçimde uyguladığı durum, devlet yönetimi açısından bir eksikliği meydana getirmektedir. Siyaset bilimi hem karar alıcı hem de uygulayıcı kimliği ile var olması gerekmektedir. Siyaset bilimi bir bilim dalı olarak değerlendirilecekse yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tamamını bünyesinde barındıracak bir biçimde ve sorumluluk alanının bu üç gücü de kapsayan bir çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

Uygulamada ise mevcut durumun demokrasinin geleceği açısından korunması rasyonel bir davranış olacaktır. Ancak uygulamada siyaset biliminin sivil toplum kuruluşları ile bütünleşmesi ve çoklu yönetim anlamına gelen yönetişim kavramının siyaset bilimi uygulamalarına hakim olması gerekmektedir. Gerçekte siyaset bilimi gibi hem bir bilim dalı olan hem de pratik uygulaması bulunan bir olgunun bilimsel yönü incelenirken pratik uygulamalara atıfta bulunmamak veya bu konuda önerilerde bulunmamak konunun değerlendirilmesinin bir tarafının eksik bırakılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada siyaset biliminin pratiğinin klasik anlayıştan işletmeci anlayışa geçiş sürecine de vurgu yapılmıştır. Diğer taraftan pratiği bulunmayan bir disiplinin bilimsel yönünün incelenmesi söz konusu olduğunda karşımıza yalnızca kavramlar çıkmaktadır. Uygulanma niteliği olmayan bir kavramın da değerlendirilmeye alınması yalnızca teoriye katkı sağlayacaktır. Ancak siyaset bilimi için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü siyaset biliminin bilimsel karmaşası giderildiği takdirde uygulamada da etkinliğin sağlanabileceği inancındayız.

Sonuç itibarıyla siyaset biliminin uygulamadaki durumu güçler ayrılığı ilkesi ile sınırlandırılmaması gerekmektedir. Siyaset bilimi mevcut durumundan vatandaş odaklı, yerel yönetimlere ve sivil toplum unsurlarına ağırlık veren bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Bu ise yönetimde klasik uygulamalardan vazgeçerek yönetişim anlayışını yönetime kazandırmak ile olabilecektir. Yönetişim demokratik bir düzenin kurulması için vatandaş, devlet, sivil toplum ve özel kesimin bir araya gelerek ortak karar aldığı bir yönetim anlayışını meydana getirmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum